Hisse Devir Vaadi Sözleşmesi’nin Tarafları ve Sözleşmelerin Nispiliği
Giriş
Kural olarak sözleşmeden doğan hak ve borçlar sadece sözleşmenin tarafı olan alacaklı ve borçlu arasında hukukî sonuç doğurur. Bu prensip hukukumuzda “sözleşmelerin nispiliği” olarak adlandırılır. Genel olarak, sözleşmenin tarafları dışındaki üçüncü kişiye bir edimin yerine getirilmesinin üstlenildiği üçüncü kişi yararına sözleşmeler, sözleşmelerin nispiliği ilkesinin istisnasını oluşturur. Aşağıda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin, sözleşme tarafları dışında kalan şirket lehine mal devrinin üstlenildiği bir hisse devir vaadi sözleşmesinin kimler açısından bağlayıcı olduğuna ilişkin 08.06.2021 tarihli kararı[1] (“Karar”) sözleşmelerin nispiliği ilkesi kapsamında değerlendirilir.
Karara Konu Olay ve Yargı Mercilerinin Değerlendirmeleri
Karara konu olayda davacı şirket (“Davacı”) ortakları ile davalı şirket (“Davalı”) ortakları arasında bir tasfiye sözleşmesi (“Sözleşme”) imzalanmıştır. Sözleşme’nin konusu, Sözleşme’nin tarafı olan gerçek kişi pay sahiplerinin Davacı ve Davalı şirketteki paylarının karşılıklı olarak devri taahhüdüne ilişkindir. Sözleşme’ye göre, Davalı şirkete ait araçlar Davacı şirkete veya Davacı şirketin göstereceği başka bir şirkete devredilecektir. Ancak Davalı şirket uyuşmazlık konusu araçları Davacı’ya devretmemiştir. Bunun neticesinde, Davacı, araçların kendi adına tescilini, bunun mümkün olmaması halinde araçların bedellerinin faiziyle birlikte Davalı’dan tahsil edilmesini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi, Davalı şirketin Sözleşme’ye taraf olmaması nedeniyle Davalı’nın pasif husumet ehliyeti bulunmadığını ifade etmiş ve davayı reddetmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararı istinafa götürülmüş ve İstinaf mahkemesi, ne Davacı ne de Davalı şirketin Sözleşme’de taraf olarak yer aldığını ancak Sözleşme’nin Davacı yararına yapılmış bir üçüncü kişi yararına sözleşme olduğunu belirtmiştir. İstinaf mahkemesine göre hisse devir vaadinin tarafları olan dava dışı pay sahipleri, Davalı şirkete ait araçların Davacı şirkete devrini sağlamayı üstlenmişlerdir. Halbuki Davalı şirketin yetkili organı tarafından yapılmış bir taahhüt bulunmamaktadır. Davalı şirketin ortaklarının yaptığı mal devir taahhüdü ise sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği yalnızca taahhütte bulunan ortakları bağlamaktadır. Dolayısıyla mahkeme istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ise Karar’da, Sözleşme’nin Davalı şirketin tüm ortakları ve Davacı şirketin temsile yetkili tüm ortakları tarafından imzalandığını vurgulayarak davaya taraf bu şirketlerin Sözleşme ile bağlı olmadıklarına dair savunmanın Türk Medeni Kanunu m. 2 gereğince hakkın kötüye kullanımı teşkil ettiği sonucuna varmıştır. Sonuç olarak istinaf mahkemesinin esastan ret kararı bozularak kaldırılmıştır.
Sözleşmelerin Nispiliği İlkesi Çerçevesinde Değerlendirme
Hukukumuzda borç ilişkisi nispi nitelik taşır. Borç ilişkisi kimler arasında kurulmuşsa kural olarak onlar arasında sonuç doğurur.[2] Ancak sözleşmelerin nispiliği ilkesinin bazı istisnaları bulunur. Üçüncü kişi yararına sözleşmeler de bu istisnalardan birisidir. Üçüncü kişi yararına sözleşme, sözleşmenin taraflarından birinin, diğer tarafa, üçüncü kişi yararına bir edim yerine getirmeyi taahhüt ettiği bir borç sözleşmesidir. Üçüncü kişi yararına sözleşmede üçüncü kişiye alacak hakkı tanınarak borç ilişkilerinin nispiliği ilkesine istisna getirilebilir.
Üçüncü kişi yararına sözleşmeler üçüncü kişi yararına eksik sözleşme ve üçüncü kişi yararına tam sözleşme olarak kurulabilir. Sözleşmenin eksik ya da tam olması doğurduğu hukuki sonuçların farklı olması nedeniyle önem arz eder. Üçüncü kişi yararına eksik sözleşmelerde, üçüncü kişi bir alacak hakkına sahip değildir. Bu nedenle edimin yerine getirilmesini yahut edimin gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle üçüncü kişinin uğradığı zararın tazmin edilmesini sadece sözleşmenin tarafları talep edebilir. Üçüncü kişi yararına tam sözleşmelerde ise lehtar üçüncü kişi, alacak hakkına yani ifayı talep hakkına sahiptir. Fakat bu durumda bile üçüncü kişi sözleşmenin tarafı haline gelmez.[3]
Yargıtay kararlarına göre üçüncü kişi yararına sözleşmenin eksik ya da tam üçüncü kişi yararına sözleşme olduğu sözleşmeden anlaşılamıyorsa sözleşmenin yorumlanması gerekir;
“Sözleşmenin hangi hallerde tam üçüncü kişi lehine sözleşme olarak yorumlanabileceği konusunda kesin bir ilke benimsemek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca taraflar arasındaki menfaat dengesi, tarafların sözleşmenin akdinden sonraki ve özellikle ilgili üçüncü kişiye karşı davranışları da, üçüncü kişiye talep hakkı tanınıp tanınmadığı hususunun belirlenmesinde dikkate alınır. Sözleşmenin yorumundan tarafların ortak niyetinin bu olduğu anlaşılmıyorsa, örf ve adete bakılır. Bazı hallerde teamül gereği üçüncü kişiye doğrudan borçluya başvurma hakkı tanınabilir.”[4]
Başka bir Yargıtay kararına göre;
“Yine üçüncü kişi yararına sözleşmelerde kural olarak üçüncü kişinin bizzat talepte bulunamayacağı kabul edilir. Bunun aksi, yani üçüncü kişinin kendisi adına talepte bulunabileceği ya sözleşmede açıkça yazılı olmalıdır, ya tarafların sözleşmede açıklanan iradelerinden bu durum tespit edilebilmelidir ya da bu konuda bir örf veya adet bulunmalıdır.”[5]
Önemle belirtilmelidir ki sözleşmelerin nispiliği ilkesi ile sıkı bir ilişki içerisinde olan sözleşme serbestisi prensibi gereğince hiç kimse istemediği halde sözleşme yapmaya zorlanamaz. Bu nedenle üçüncü kişi yararına sözleşme ile üçüncü kişiye sadece hak ve yetkiler tanınabilir ancak borç altına sokulamaz.
Bilindiği üzere, pay devir vaadi sözleşmesinin tarafları genellikle ortak sıfatını taşıyan ya da gelecekte bu sıfatı taşıyacak olan kişi ile payı devralmak isteyen kişidir. Devir vaadi, payı devretmeyi vaat eden ve devralmayı taahhüt eden kişi arasında yapılan bir işlem niteliğinde olduğundan sadece bunlar arasında borç doğurur. Özellikle ortaklığın bu işlemle ilgisi bulunmaz. Bu sebeple devir vaadi işlemi için ortaklığın veya ortakların onayına ihtiyaç bulunmamaktadır.[6]
Nitekim Karar’a konu olayda da, pay devir taahhüdünün tarafları pay sahipleridir. Davacı ve Davalı şirketler ise Sözleşme’ye taraf olmayıp yalnızca Davacı ve Davalı şirketteki paylar, pay devir taahhüdünün konusunu oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra pay sahipleri tarafından Davacı şirket lehine bir mal devir taahhüdünde bulunulmuştur. Sözleşme’nin yorumundan ve tarafların ortak amacından yola çıkılarak üçüncü kişi Davacı yararına tam sözleşmeden bahsedilse bile üçüncü kişi Davacının Sözleşme’nin tarafı haline geldiği söylenemez. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin Sözleşme’nin Davacı ve Davalı şirketi temsile yetkili tüm pay sahipleri tarafından imzalanmış olması nedeniyle Sözleşme’nin bu şirketler açısından bağlayıcı olmadığının ileri sürülmesinin Türk Medeni Kanunu m.2 anlamında hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğuna ilişkin açıklaması temel olarak sözleşmelerin nispiliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Karar’dan anlaşıldığı kadarıyla Sözleşme’de Davalı şirket adına yapılmış açık bir taahhüt bulunmamaktadır.
Bu doğrultuda tüzel kişilerin kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız ve ayrı kişilikleri olduğu hususuna da vurgu yapmak gerekir. Pay sahiplerinin kendi adlarına yaptıkları hukuki işlemlerden pay sahibi oldukları şirketleri sorumlu tutmak yanlış sonuçlara yol açabilir niteliktedir.
Sonuç
Sözleşme serbestisi ve sözleşmelerin nispiliği ilkeleri doğrultusunda kural olarak sözleşmeden doğan hak ve borçlar yalnızca taraflara karşı ileri sürülebilir. Bu prensiplerin istisnaları olmakla birlikte bu istisnaların dikkatli ele alınması gerekir. Özellikle sözleşme taraflarının ve taraflara ilişkin hak ve yükümlülüklerin detaylıca tanımlandığı pay devir sözleşmelerinin tarafların geniş yorumlanarak sözleşmeye taraf olmayan payları devredilen şirketler açısından da doğrudan uygulanabilir hale gelmesi pay devir sözleşmesinin konusunu aşma tehlikesini içerebilir. Pay devir sözleşmeleri düzenlenirken üçüncü kişi yararına getirilmek istenen sözleşme hükümlerinin kuşkuya yer vermeyecek netlikte düzenlenmesi önem arz eder.
- Yargıtay 11. HD, 2020/5838 E. 2021/4864 K., 08.06.2021, https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/11-hukuk-dairesi-e-2020-5838-k-2021-4864-t-8-6-2021 (Erişim tarihi:14.07.2022)
- Oğuzman, Kemal/Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, Vedat Yayıncılık, 2018, s. 441.
- Oğuzman, Kemal/Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, Vedat Yayıncılık, 2018, s. 457.
- Yargıtay 11. HD, 2015/6780 E., 2015/13211 K., 09.12.2015,https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/11-hukuk-dairesi-e-2015-6780-k-2015-13211-t-9-12-2015 (Erişim tarihi: 14.07.2022)
- Yargıtay 11. HD, 2014/16058 E., 2015/1048 K., 02.02.2015, https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/11-hukuk-dairesi-e-2014-16058-k-2015-1048-t-2-2-2015 (Erişim tarihi: 14.07.2022)
- Demirkapı, Ertan: “Limited Ortaklıkta Payın Devir Vaadi İşleminin Konusu ve Hukuki Niteliği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, Özel Sayı, 2007, s. 825.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Türkiye otomobil ve hafif ticari araç piyasası, 2000’li yılları sürekli yükselen, 2010’lu yılları ise yine yüksek ve stabil seyreden satış adetleriyle geride bıraktı. Bu dönemde pazarın büyümesinde, alım gücünün yüksekliği kadar, krediye kolay ulaşım ve ürün çeşitliliği de etkiliydi. Üretimin de benzer şekilde artmasıyla birlikte...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 638 ila TTK m. 640 arasında limited şirketlere özel düzenlenen çıkma ve çıkarılma kurumları ile anonim şirket yapısından farklı olarak limited şirket ortaklarına şirketten çıkma ve şirkete de ortağı çıkarma hakkı tanımaktadır...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), anonim şirketleri yönetim kurulunun idare ve temsil edeceği kuralını korur. TTK, temsil yetkisinin nasıl kullanılacağını, temsile yetkili kişilerin tescil ve ilanını, temsil yetkisinin devrini ve sınırlarını düzenler. Aşağıda yetkinin devri başta olmak üzere, anonim şirketlerde temsil yetkisi...
Adi ortaklıklar Türk Hukuku’nda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK” veya “Kanun”) 620 ve 645. maddeleri arasında düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi Kanun’da, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanır...
Birleşme ve devralma süreçleri; şirketlerin benliklerini ve hukuki statülerini en ciddi şekilde etkileyen hukuki süreçlerin başında gelir. Hukuki, vergisel, finansal ve operasyonel incelemelerin yürütülmesinin ardından taraflar işlemin gerçekleştirilmesi konusunda bir mutabakata vardığı takdirde müzakere süreci başlar...
Franchising, pazar erişimini ve marka bilinirliğini dünya çapında genişletmek için kullanılan popüler bir iş modelidir. Tek marka satma koşulu içeren mağaza sözleşmeleri (mono-brand store agreements) şeklindeki dağıtım sözleşmelerine kıyasla daha az yaygın olmasına rağmen franchising, lüks markaların dağıtım...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“HGK”) 2019/149 E. 2022/894 K. sayılı 14.06.2022 tarihli kararında tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisini, kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlıkta kefil ile borç alan şirket arasındaki ilişki bağlamında değerlendirdi. HGK, tüzel kişilik perdesinin aralanması...
Avrupa Birliği yabancı yatırımcılar için önemli bir yatırım merkezi olmaya devam ediyor. Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı Avrupa Birliği’ne gelen doğrudan yabancı yatırımların izlenmesine ilişkin İkinci Yıllık Rapor’da yer alan verilere göre Avrupa Birliği 2021 yılında 117 Milyar Euro değerinde yabancı doğrudan...
Pay devrinin, bir sermaye şirketinin paylarına ilişkin hukuki işlemler arasında ilk akla gelen, uygulamada da en sık karşılaşılan işlem olduğu söylenebilir. Bununla beraber bir sermaye şirketinin payı, devir dışında işlemlere de konu olabilir. Bunlara ilişkin örnekler, uygulamada en sık görüldüğü ve öğreti tarafından...
Hızla büyüyen ve gelişen e-ticaret sektöründeki oyuncuların davranışlarını düzenlemek amacıyla 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun (E-ticaret Kanunu veya Kanun) kısa süre önce köklü bir değişime uğramıştı. 1 Ocak 2023 itibariyle yürürlüğe giren yeni düzenlemeler ile e-ticaret...
11 Haziran 2021'de Alman Federal Meclisi, yalnızca Alman şirketlerini değil, aynı zamanda bu şirketlerin yabancı ülkelerdeki (Türk kuruluşları dahil) tedarikçilerini de etkileyen Alman Tedarik Zinciri Uyum Yasası’nı (Lieferkettensorgfaltsgesetz) ("Yasa") onayladı. 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe giren...
İsviçre Federal Konseyi, 21 Aralık 2007 tarihinde şirketler hukukuna ilişkin değişiklikleri de içeren İsviçre Borçlar Kanunu revizyon taslağını onayladı. Federal Konsey 28 Kasım 2014 tarihinde taslak revizyonu görüşe açtı. Kapsamlı tartışmalar ve uzun bir yasalaşma sürecinin ardından, İsviçre Borçlar Kanunu'nda...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun beşinci kitabı olan deniz ticaretine ilişkin hükümler altında dördüncü kısmı altında deniz ticareti sözleşmeleri düzenlenir. Bu bölümde düzenlenen sözleşme tipleri içerisinde uluslararası deniz taşımacılığı pratiğinde en sık kullanılan, üçüncü bölümde m.1138 vd. maddelerinde...
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (“SerPK”) ile geniş şekilde düzenlemeye gidilen en önemli konulardan biri de örtülü kazanç aktarımı yasağıdır. Mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 15nci maddesinden daha geniş bir düzenleme getiren SerPK madde 21 ile düzenleyici kamu otoritesi olan...
Gelişmekte olan ticari faaliyetler ve özellikle inşaat, enerji ve madencilik alanlarında yapılmakta olan geniş çaplı yatırımlar neticesinde şirketler, güçlerini birleştirerek bu yatırımlara iştirak etmek ve gerek uzmanlıklarını, gerekse finansman imkânlarını birlikte kullanarak daha güçlü bir şekilde projelerde yer almak...
Türk Ticaret Kanunu (“TTK veya Kanun”) 159’uncu ve devam maddelerinde bölünme hükümlerine yer vererek, şirketlere farklı yapılanma modellerini uygulama ve yeni hukuki oluşumları hayata geçirme imkanı tanımaktadır. Şirketler bölünme yöntemini kullanarak belirli bir malvarlığı unsurunu veya unsurlarını...
FIDIC (Fédération Internationale Des Ingénieurs-Counseils) kısaltılmış adıyla anılan Müşavir ve Mühendisler Uluslararası Federasyonu, 1913 yılında kurulmuş bir meslek örgütüdür. Üyeleri çeşitli ülkelerden usulüne uygun olarak seçilmiş müşavir-mühendis birlikleri olup Örgüt’e üyelik her ülkeden tek bir meslek birliği...
INCOTERMS, milletlerarası ticarette sıklıkla kullanılan ticari terimleri açıklamak için Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan bir kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Anılan kuralların amacı, milletlerarası ticareti güvenli bir şekilde kolaylaştırmak ve hızlandırmaktadır...
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 31 Ekim 2012 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren Limanlar Yönetmeliği (“Yönetmelik”) her bir liman için ayrı ayrı çıkarılmakta olan tüzük, yönetmelik ve talimatları tek bir Yönetmelikte bütünleştirmektedir. Bu yönde...
Dijitalleşen dünyada büyüyen ve gelişen e-ticaretin kuralları değişiyor. Önceleri dijital pazarın odak noktası olarak gösterilen e-ticaret, çok geçmeden dijital ekonominin itici gücü olarak ifade edilmeye başladı. Ancak e-ticaretin büyüme hızı ve kısa süre içinde geçirdiği dönüşüm dikkate alındığında...
Bir şirketin feshi, tescil ile kazanılan tüzel kişiliğin ortadan kalkmasına yol açarak, şirketin sona erme sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkan infisahın, özellikli bir görünümüdür. Hâkimin inşai hükmüyle bir şirketin feshine ve bunun doğal sonucu olarak sona ermesine yol açan bu özel dava türü...
Kontrol veya yönetimin bir ailenin üyelerine ait olduğu şirketler, aile şirketi olarak kabul edilir. Aile üyeleri, şirket kontrolünü sağlayan payları elinde tutabildiği gibi yönetim yetkisini de elinde bulundurur. Aile şirketleri, aile üyeleri için fırsat, güvence ve gelir demektir...
Türkiye 7 Aralık 1993 tarihli 3939 sayılı Kanun ile Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı için Mukavele Sözleşmesi’ne (“CMR”) katılmayı uygun buldu ve CMR Türkiye’de 31 Ekim 1995 tarihinde yürürlüğe girdi. CMR’nin 1/1 maddesi uyarınca, tarafların tabiiyeti ve ikamet yerinden bağımsız olarak...
Türk hukukunda adi ortaklıklar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 620 ve devamı maddelerinde düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca (nihai olarak kazanç elde etme amacına) ulaşmak üzere...
Anonim şirketlerde örtülü kazanç aktarımı, geniş anlamda şirket malvarlığının ilişkili taraflara aktarılmasını konu alan ve birçok farklı görünümü barındıran bir kavram olarak karşımıza çıkar. Sermaye piyasaları hukukunda kanun seviyesinde ve...
Çoğunlukla start-up yatırımlarında karşımıza çıkan sermaye iştirak sözleşmeleri, bir yatırımcının bir şirkette sermaye artırımı ile çıkarılacak yeni payları taahhüt ederek sermaye artırımına katılması ve pay sahibi olmasına ilişkin hüküm ve koşulları düzenler...
Belirli koşulları taşıdığı takdirde ıslak imza ile aynı hukuki sonuçları doğuran elektronik imza, pek çok hukuk sisteminde kendine yer edinmiş ve ticari hayatın hız kazanmasını sağlamıştır. Farklı hukuk sistemlerinde çeşitli türleri ve uygulamaları bulunsa da elektronik imzanın...
INCOTERMS, milletlerarası ticarette sıklıkla kullanılan ticari terimleri açıklamak için Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan bir kurallar dizisidir. Incoterms kurallarının amacı milletlerarası ticaretin güvenli ve hızlı bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunmak ve bunu kolaylaştırmaktır...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), anonim şirketleri yönetim kurulunun idare ve temsil edeceği kuralını korur. TTK, temsil yetkisinin nasıl kullanılacağını, temsile yetkili kişilerin tescil ve ilanını, temsil yetkisinin devrini ve sınırlarını düzenler. Bu ayki hukuk postası makalesi, yetkinin devri başta olmak üzere...