Satım Sözleşmelerinde Ayıp
Giriş
Satım sözleşmeleri, ticari hayatın en yaygın ve en önemli sözleşmeleridir[1]. Satışa konu mallarda karşılaşılan ayıplar neticesinde tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi ise ticari satışlarda en sık karşılaşılan hukuki problemlerden biridir. Zira, satıcının sadece sattığı malın mülkiyetini zamanında ve nicelik olarak eksiksiz kazandırması yetmez; aynı zamanda malın vadedilen veya vadedildiği varsayılan nitelikler bakımından eksiksiz ve kaliteli olması da gerekir[2] .
Satım sözleşmelerinde ayıptan doğan sorumluluk, ulusal hukukta 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) hükümleriyle, milletlerarası satım sözleşmeleri bakımından ise Türkiye Cumhuriyeti’nin de taraf olduğu 1980 tarihli Viyana Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşması (“CISG”) hükümleriyle düzenlenir. Bu bakımdan, satım sözleşmelerinde ayıptan doğan sorumluluğun kaynağı; TBK, TTK ve CISG hükümleridir.
Bu makalede ticari satışlarda meydana gelen ayıplar neticesinde tarafların hak ve yükümlülükleri ele alınır.
Ayıbın Tanımı ve Hukuki Niteliği
Satım sözleşmelerinde satıcının ayıptan doğan sorumluluğu, TBK m. 219 – 231 hükümleri arasında düzenlenir. Ayıptan doğan sorumluluk, satıcının alıcıya karşı satılanda bildirdiği nitelikler ile satılanın kullanım amacı bakımından değerini veya ondan beklenen faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan niteliklerin bulunmamasından doğan sorumluluk olarak tanımlanır[3].
CISG m. 35/2/a uyarınca, satılan ve alıcıya teslim edilen malların, aynı türden malların mutat olarak tahsis edildiği kullanım amacına uygun olması aranır. CISG m. 35/2/b’de ise, satılan ve alıcıya teslim edilen malların, sözleşmenin kurulması sırasında açıkça veya örtülü olarak satıcıya bildirilen her türlü özel kullanım amacına uygun olmaları gerektiği belirtilir.
Ayıptan doğan sorumluluk, satıcının mülkiyeti geçirme borcunun tamamlayıcısıdır[4]. Ayıptan doğan sorumluluğu düzenleyen TBK hükümleri emredici değil, düzenleyici hukuk kurallarıdır[5]. Bu nedenle, satıcının ayıptan doğan sorumluluğunu kısıtlayan veya kaldıran anlaşmalar (sorumsuzluk anlaşması) yapılabilir. Sorumsuzluk anlaşmalarının dar yorumlanması gerekir[6]. Ayrıca, satıcının ağır kusurlu olduğu hallerde ise sorumsuzluk anlaşması yapılamaz, bu husus TBK m. 221 hükmünde açıkça ifade edilir.
Satıcının Ayıptan Sorumluluğunun Şartları
Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu tutulabilmesi için şu şartların sağlanması gerekir:
Yarar ve Hasarın Alıcıya Geçmesi Anında Satılanda Ayıbın Var Olması
TBK m. 219 uyarınca, “Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur”.
Bu maddeye göre ayıp maddi olabileceği gibi, hukuki ve ekonomik de olabilir. Maddi ayıp, malın fiziki durumundaki bir niteliğin eksik olması iken hukuki ayıp, maldan yararlanılmasını engelleyen hukuki bir yasaklama veya sınırlamanın bulunmasıdır[7].
Bir önemli nokta ise miktar eksikliğinin niteliğidir. Satılandaki miktar eksikliği kural olarak ayıp sayılmamaktadır, ancak yine de gereği gibi ifa etmemeden dolayı satıcının sorumluluğuna sebebiyet verir. Bununla beraber, miktar eksikliğinin, niceliğin niteliği etkilediği bazı istisnai durumlarda ayıp olarak nitelendirildiği görülür. Evin genişliği, bir aletin çapı, bir kumaşta eksik desenin bulunması gibi örnekler bu durumun istisnai örnekleri olarak değerlendirilebilir[8].
Alıcının Ayıbı Bilmemesi
TBK m. 222’ye göre “Satıcı, satış sözleşmesinin kurulduğu sırada alıcı tarafından bilinen ayıplardan sorumlu değildir. Satıcı, alıcının satılanı yeterince gözden geçirmekle görebileceği ayıplardan da, ancak böyle bir ayıbın bulunmadığını ayrıca üstlenmişse sorumlu olur”.
Madde hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere, sözleşmenin kurulması anında alıcı, ayıpları biliyorsa, bunları kabul etmiş sayılır ve bundan böyle satıcı bu ayıplardan sorumlu tutulamaz. Ayıbın bilinmemesi ise, sadece ayıbın bilinmemesi değil, aynı zamanda ayıbın önemine ve sonuçlarına ilişkin bilgilere de sahip olunmaması anlamına gelir[9]. CISG m. 35/3’e göre ise satışa konu malların kullanıma elverişsiz olması sebebiyle satıcının sorumluluğuna gidilebilmesi için alıcı, bu elverişsizliği bilerek veya bilmesi mümkün olmayarak satım sözleşmesini kurmamalıdır.
Ayıptan Doğan Sorumluluğun Sözleşme ile Kaldırılmamış Olması
TBK m. 221’de, satıcının satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu olması halinde, satıcının ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşmanın kesin olarak hükümsüz olduğu düzenlenir. Yukarıda da bahsedildiği üzere, satıcının ayıptan doğan sorumluluğunu kısıtlayan veya kaldıran bir anlaşma yapılabilme imkânı mevcuttur. Satıcının ağır kusurlu olduğu durumlarda, satılanda bulunduğunu bildiği bir ayıbı hile yoluyla gizlemesi halinde veya ayıplı malın devrinde bir ihmal veya kast ile hareket ettiği durumlarda satıcının söz konusu sorumsuzluğuna ilişkin akdedilen anlaşmalar geçersiz olur.
Alıcının, Kanunun Kendisine Yüklediği Külfetleri Yerine Getirmiş ve Ayıbı Kabul Etmemiş Olması
TBK m. 223 uyarınca, “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır”.
Alıcıya kanunen yüklenen külfetler, satılanı gözden geçirme ve varlığı iddia edilen ayıpları satıcıya bildirme yükümlülükleridir. Alıcı, satın aldığı malı gözden geçirmek ve herhangi bir ayıbı fark etmesi durumunda da bu ayıbı satıcıya bildirmekle mükelleftir.
TBK m.223/1 hükmünde yer alan ve bildirim süresini belirten “uygun bir süre” ifadesinden, ayıbın fark edilmesinden itibaren “işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz” satıcıya bildirilmesinin anlaşılması gerekir[10].
Ticari satışlar bakımından bildirim süresine ilişkin düzenleme, TTK m. 23’de yer alır. Buna göre, “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki (2) gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz (8) gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223’üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır”.
Gözden geçirme ve bildirim külfetlerinin alıcı tarafından kanunun düzenlediği süreler içerisinde yerine getirilmediği durumlarda alıcının söz konusu ayıplı malları kabul etmiş olduğu sayılır. TBK m. 225 uyarınca ise satıcının ağır kusurlu olduğu durumlarda satıcı, alıcının süresinde bildirim yapmadığını ileri sürerek sorumluluğundan kurtulamaz.
CISG m. 38’de alıcının gözden geçirme külfeti düzenlenir. Buna göre, “alıcı, malları, koşulların izin verdiği ölçüde kısa bir süre içerisinde muayene etmek veya ettirmek zorundadır”. Yine aynı maddenin ikinci fıkrasında ise “sözleşme, malların taşınmasını gerektiriyorsa muayene, malların varma yerine ulaşması sonrasına ertelenebilir” hükmü yer alır.
CISG m. 39’da ise alıcının bildirim külfeti düzenlenir. Buna göre “Alıcı, bir sözleşmeye aykırılık saptadığı veya saptaması gerektiği tarihten itibaren makul bir süre içinde satıcıya, sözleşmeye aykırılığı türünü de belirterek bildirmezse, bu sözleşmeye aykırılığa dayanma hakkını kaybeder. Her halde, alıcı, malların fiilen kendisine verildiği tarihten itibaren en geç iki yıllık bir süre içinde sözleşmeye aykırılığı satıcıya bildirmezse, bu sözleşmeye aykırılığa dayanma hakkını kaybeder; meğerki bu süre sözleşmesel bir garanti süresiyle bağdaşmıyor olsun”.
Satıcının Ayıba Karşı Sorumluluğundan Dolayı Alıcı Lehine Doğan Seçimlik Haklar
Satıcının ayıplı mal teslim etmesi durumunda TBK, alıcıya bazı seçimlik haklar tanır. Bu haklar TBK m. 227’de sıralanır. Buna göre, satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir:
- Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme.
- Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme.
- Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme.
- İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme.
Alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır.
Tarafların aralarında akdedecekleri bir sözleşme ile alıcının seçimlik haklarına veya kullanımlarına çeşitli sınırlamalar getirmeleri mümkündür. Örneğin seçimlik hakların sadece mahkeme kanalıyla kullanılabileceğine ilişkin sınırlama getirilebilir.
Satıcı, alıcıya aynı malın ayıpsız bir benzerini hemen vererek ve uğradığı zararın tamamını gidererek seçimlik haklarını kullanmasını önleyebilir.
Alıcının, sözleşmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu haklı göstermiyorsa hâkim, satılanın onarılmasına veya satış bedelinin indirilmesine karar verebilir.
Bununla beraber, ayıp sebebiyle satılanın değerindeki eksikliğin satış bedeline çok yakın olması durumunda alıcı seçimlik haklarından sadece dönmeyi veya satılanın benzeri ile değiştirilmesini talep edebilir.
TBK ve TTK nezdinde düzenlenen sürelerin kaçırılması durumunda seçimlik haklar kullanılamaz.
Sözleşmeden Dönme
Sözleşmeden dönmenin sonuçları TBK m. 229 hükmünde açıklanır. Buna göre, sözleşmeden dönen alıcı, satılanı, ondan elde ettiği yararları ile birlikte satıcıya geri vermekle yükümlüdür. Buna karşılık alıcı, satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir:
- Ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri verilmesi.
- Yargılama giderleri ve satılan için yapmış olduğu giderlerin ödenmesi.
- Ayıplı maldan doğan doğrudan zararının giderilmesi.
Dönme hakkının alıcıya tanınmasındaki temel gaye, taraflar arasındaki ilişkiyi sözleşmenin kurulmasından önceki durumuna getirmek olduğu için; alıcının satılanı satıcıdan aldığı şekliyle geri vermesi, satıcının da alıcıdan aldığı bedelden elde ettiği faiz getirilerini alıcıya geri vermesi gerekir[11] .
Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle yükümlüdür.
Bedelin İndirilmesi
TBK m. 227 alıcıya, satılanı alıkoyup değer eksikliği karşılığı bedelin indirilmesini dava etme hakkı verir. Söz konusu hak, ayıplı ifa nedeniyle bozulan sözleşmesel dengeyi yeniden sağlamayı ve taraflar arası ilişkiyi değişen koşullara yeniden uyarlamayı amaçlar[12] .
Dönme opsiyonundan farklı olarak, bu seçimlik hakkın kullanımında bedele ilişkin şartlar dışında, varlığını ve geçerliliğini devam ettirir. Karşılıklı alacaklara ait fer’i haklar ise devam eder.
Bu hakkın kullanımında alıcının tek taraflı irade beyanı yeterli değildir, satıcının da semende indirimi kabul etmesi veya alıcının mahkemeye başvurması gerekir.
Ayıplı Malın Değiştirilmesi
TBK m. 227 kapsamında alıcıya tanınan seçimlik haklardan bir diğer hak ise, ayıplı malın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme hakkıdır. Bu hak sadece çeşit borçlarında söz konusu olabilir, parça borçlarında ise bu hakkın kullanımı ancak tarafların mutabakatı kaydıyla gerçekleşebilir[13] .
TBK m. 227, alıcıya böyle bir hak tanıdığı gibi, satıcıya da derhal satılanın ayıpsız bir benzerini teslim etmek ve alıcının uğradığı zararı tamamen tazmin etmek koşuluyla alıcının açabileceği davalardan ve alıcıya tanınan seçimlik hakların kullanılmasının önüne geçme hakkı tanır.
Genel Hükümlere Göre Tazminat Hakkı
TBK m. 227 uyarınca alıcının seçimlik haklarının yanında satılanın ayıplı olarak teslimi sebebiyle maruz kaldığı zararlar için genel hükümler uyarınca alıcıya tazminat isteme hakkı mevcuttur. Bu hak, 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nda mevcut değildi.
Alıcının diğer seçimlik hakları ile birlikte ya da bunlardan bağımsız genel hükümlere göre tazminat talebinde bulunabilmesi için alıcıya yüklenen gözden geçirme ve bildirim külfetlerini yerine getirip getirmediği tartışmalıdır. İsviçre Federal Mahkemesi’ne göre, genel hüküm uyarınca açılan tazminat davası bakımından da alıcıya yüklenen gözden geçirme ve bildirim külfetlerini yerine getirilmesi ve 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçirilmemiş olması gerekir[14] .
- Serozan, Rona / Baysal, Başak / Sanlı, Kerem Cem: Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul 2019, s. 126.
- Serozan, Rona/ Baysal, Başak / Sanlı, Kerem Cem: Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul 2019, s. 192-199.
- Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2022, s. 103-104.
- Yavuz, Cevdet / Acar, Faruk / Özen, Burak: Borçlar Hukuku Dersleri (Özel Hükümler), İstanbul 2022, s. 73; Kapancı, Kadir Berk: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, İstanbul 2012, s. 5.
- Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2022, s. 157.
- Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2022, s. 158.
- Kapancı, Kadir Berk: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, İstanbul 2012, s. 12-13.
- Yavuz, Cevdet / Acar, Faruk / Özen, Burak: Borçlar Hukuku Dersleri (Özel Hükümler), İstanbul 2022, s. 77.
- Kapancı, Kadir Berk: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, İstanbul 2012, s. 21.
- Kapancı, Kadir Berk: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, İstanbul 2012, s. 33.
- Yavuz, Cevdet / Acar, Faruk / Özen, Burak: Borçlar Hukuku Dersleri (Özel Hükümler), İstanbul 2022, s. 98-100.
- Kapancı, Kadir Berk: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Açısından Satış Hukukunda Ayıptan Doğan Sorumluluk ve Sözleşmesel Garanti Taahhütleri, İstanbul 2012, s. 57.
- Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2022, s. 155.
- BGE 82 II 136 E.3a; BGE 63 II 401; BGE 133 III 337 E. 2.4.1.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Anonim şirketlerde, şirketi yönetmek ve temsil etmekle görevli olan organ yönetim kuruludur. Yönetim kurulu üyeleri, görevlerini yerine getirirken kusurlarıyla sebep oldukları zararlardan şirkete karşı sorumludurlar. Ancak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 408 kapsamında genel kurulun ibrasına karar...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 365 uyarınca, bir anonim şirketin idaresi ve temsilinden sorumlu organı olan yönetim kurulunun her bir üyesi, kanundan ve esas sözleşmeden doğan görevlerini, kanun ve esas sözleşmede belirlenen sınırlar ve esaslar çerçevesinde yerine getirmekle yükümlü olup aksi...
27.12.2020 tarihli 7262 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler çerçevesinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (“TTK”) hamiline yazılı payların çıkarılması ve devrine ilişkin Merkezi Kayıt Kurumuna (“MKK”) bildirim yükümlülüğü getirilirken, bu yükümlülüklerin ihlaline ilişkin olarak da TTK m. 486/2 uyarınca bildirimde...
2024 yılı, birleşme ve devralma (“M&A”) işlemleri küresel ekonomik dinamiklerin, jeopolitik risklerin ve teknolojik yeniliklerin etkisi altında şekillenmeye devam ediyor. 2023 yılı, M&A işlemlerinde küresel düşüşün yaşandığı bir yıl olarak dikkat çekti. Bu dönemde yüksek faiz oranları, ekonomik belirsizlikler ve jeopolitik...
Bir şirketin sermayesine katılarak pay sahibi olan veya yönetim organına katılarak yöneticisi olan kişilerin (ideal dünyada) ortak gayesi, şirketin en iyi şekilde yönetilmesi ve ekonomik açıdan azami menfaati elde etmesidir...
Temsilcilik sözleşmelerinin en sık rastlanan görünümleri üç ana başlık altında toplanabilir. Bunlar Acentelik Sözleşmesi, Distribütörlük Sözleşmesi ve Franchise Sözleşmesi olarak sıralanabilir...
Halka açık veya kapalı bir şirketin sermayesinin bir kısmına ya da tamamına çalışanların sahip olması anlamına gelen çalışanların sermayeye ortaklığı, ülke ekonomisine, uygulayan şirketlere ve çalışanlara sağladığı avantajlar nedeniyle başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde...
Yeni kurulan şirketlerin ticari faaliyetlerine başlarken dikkate alması ve uyum sağlaması gereken pek çok farklı kural vardır. Bu kurallar arasında gözetilmesi gerekenlerden biri de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ("TTK") m. 356'da düzenlenen "Kanuna Karşı Hile" maddesidir. İlgili kural, TTK'nın ayni sermaye...
Türkiye otomobil ve hafif ticari araç piyasası, 2000’li yılları sürekli yükselen, 2010’lu yılları ise yine yüksek ve stabil seyreden satış adetleriyle geride bıraktı. Bu dönemde pazarın büyümesinde, alım gücünün yüksekliği kadar, krediye kolay ulaşım ve ürün çeşitliliği de etkiliydi. Üretimin de benzer şekilde artmasıyla birlikte...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 638 ila TTK m. 640 arasında limited şirketlere özel düzenlenen çıkma ve çıkarılma kurumları ile anonim şirket yapısından farklı olarak limited şirket ortaklarına şirketten çıkma ve şirkete de ortağı çıkarma hakkı tanımaktadır...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), anonim şirketleri yönetim kurulunun idare ve temsil edeceği kuralını korur. TTK, temsil yetkisinin nasıl kullanılacağını, temsile yetkili kişilerin tescil ve ilanını, temsil yetkisinin devrini ve sınırlarını düzenler. Aşağıda yetkinin devri başta olmak üzere, anonim şirketlerde temsil yetkisi...
Adi ortaklıklar Türk Hukuku’nda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK” veya “Kanun”) 620 ve 645. maddeleri arasında düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi Kanun’da, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanır...
Birleşme ve devralma süreçleri; şirketlerin benliklerini ve hukuki statülerini en ciddi şekilde etkileyen hukuki süreçlerin başında gelir. Hukuki, vergisel, finansal ve operasyonel incelemelerin yürütülmesinin ardından taraflar işlemin gerçekleştirilmesi konusunda bir mutabakata vardığı takdirde müzakere süreci başlar...
Franchising, pazar erişimini ve marka bilinirliğini dünya çapında genişletmek için kullanılan popüler bir iş modelidir. Tek marka satma koşulu içeren mağaza sözleşmeleri (mono-brand store agreements) şeklindeki dağıtım sözleşmelerine kıyasla daha az yaygın olmasına rağmen franchising, lüks markaların dağıtım...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“HGK”) 2019/149 E. 2022/894 K. sayılı 14.06.2022 tarihli kararında tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisini, kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlıkta kefil ile borç alan şirket arasındaki ilişki bağlamında değerlendirdi. HGK, tüzel kişilik perdesinin aralanması...
Avrupa Birliği yabancı yatırımcılar için önemli bir yatırım merkezi olmaya devam ediyor. Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı Avrupa Birliği’ne gelen doğrudan yabancı yatırımların izlenmesine ilişkin İkinci Yıllık Rapor’da yer alan verilere göre Avrupa Birliği 2021 yılında 117 Milyar Euro değerinde yabancı doğrudan...
Pay devrinin, bir sermaye şirketinin paylarına ilişkin hukuki işlemler arasında ilk akla gelen, uygulamada da en sık karşılaşılan işlem olduğu söylenebilir. Bununla beraber bir sermaye şirketinin payı, devir dışında işlemlere de konu olabilir. Bunlara ilişkin örnekler, uygulamada en sık görüldüğü ve öğreti tarafından...
Hızla büyüyen ve gelişen e-ticaret sektöründeki oyuncuların davranışlarını düzenlemek amacıyla 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun (E-ticaret Kanunu veya Kanun) kısa süre önce köklü bir değişime uğramıştı. 1 Ocak 2023 itibariyle yürürlüğe giren yeni düzenlemeler ile e-ticaret...
11 Haziran 2021'de Alman Federal Meclisi, yalnızca Alman şirketlerini değil, aynı zamanda bu şirketlerin yabancı ülkelerdeki (Türk kuruluşları dahil) tedarikçilerini de etkileyen Alman Tedarik Zinciri Uyum Yasası’nı (Lieferkettensorgfaltsgesetz) ("Yasa") onayladı. 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe giren...
İsviçre Federal Konseyi, 21 Aralık 2007 tarihinde şirketler hukukuna ilişkin değişiklikleri de içeren İsviçre Borçlar Kanunu revizyon taslağını onayladı. Federal Konsey 28 Kasım 2014 tarihinde taslak revizyonu görüşe açtı. Kapsamlı tartışmalar ve uzun bir yasalaşma sürecinin ardından, İsviçre Borçlar Kanunu'nda...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun beşinci kitabı olan deniz ticaretine ilişkin hükümler altında dördüncü kısmı altında deniz ticareti sözleşmeleri düzenlenir. Bu bölümde düzenlenen sözleşme tipleri içerisinde uluslararası deniz taşımacılığı pratiğinde en sık kullanılan, üçüncü bölümde m.1138 vd. maddelerinde...
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (“SerPK”) ile geniş şekilde düzenlemeye gidilen en önemli konulardan biri de örtülü kazanç aktarımı yasağıdır. Mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 15nci maddesinden daha geniş bir düzenleme getiren SerPK madde 21 ile düzenleyici kamu otoritesi olan...
Gelişmekte olan ticari faaliyetler ve özellikle inşaat, enerji ve madencilik alanlarında yapılmakta olan geniş çaplı yatırımlar neticesinde şirketler, güçlerini birleştirerek bu yatırımlara iştirak etmek ve gerek uzmanlıklarını, gerekse finansman imkânlarını birlikte kullanarak daha güçlü bir şekilde projelerde yer almak...
Türk Ticaret Kanunu (“TTK veya Kanun”) 159’uncu ve devam maddelerinde bölünme hükümlerine yer vererek, şirketlere farklı yapılanma modellerini uygulama ve yeni hukuki oluşumları hayata geçirme imkanı tanımaktadır. Şirketler bölünme yöntemini kullanarak belirli bir malvarlığı unsurunu veya unsurlarını...
FIDIC (Fédération Internationale Des Ingénieurs-Counseils) kısaltılmış adıyla anılan Müşavir ve Mühendisler Uluslararası Federasyonu, 1913 yılında kurulmuş bir meslek örgütüdür. Üyeleri çeşitli ülkelerden usulüne uygun olarak seçilmiş müşavir-mühendis birlikleri olup Örgüt’e üyelik her ülkeden tek bir meslek birliği...
INCOTERMS, milletlerarası ticarette sıklıkla kullanılan ticari terimleri açıklamak için Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan bir kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Anılan kuralların amacı, milletlerarası ticareti güvenli bir şekilde kolaylaştırmak ve hızlandırmaktadır...
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 31 Ekim 2012 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren Limanlar Yönetmeliği (“Yönetmelik”) her bir liman için ayrı ayrı çıkarılmakta olan tüzük, yönetmelik ve talimatları tek bir Yönetmelikte bütünleştirmektedir. Bu yönde...
Kural olarak sözleşmeden doğan hak ve borçlar sadece sözleşmenin tarafı olan alacaklı ve borçlu arasında hukukî sonuç doğurur. Bu prensip hukukumuzda “sözleşmelerin nispiliği” olarak adlandırılır. Genel olarak, sözleşmenin tarafları dışındaki üçüncü kişiye bir edimin yerine getirilmesinin üstlenildiği...
Dijitalleşen dünyada büyüyen ve gelişen e-ticaretin kuralları değişiyor. Önceleri dijital pazarın odak noktası olarak gösterilen e-ticaret, çok geçmeden dijital ekonominin itici gücü olarak ifade edilmeye başladı. Ancak e-ticaretin büyüme hızı ve kısa süre içinde geçirdiği dönüşüm dikkate alındığında...
Bir şirketin feshi, tescil ile kazanılan tüzel kişiliğin ortadan kalkmasına yol açarak, şirketin sona erme sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkan infisahın, özellikli bir görünümüdür. Hâkimin inşai hükmüyle bir şirketin feshine ve bunun doğal sonucu olarak sona ermesine yol açan bu özel dava türü...
Kontrol veya yönetimin bir ailenin üyelerine ait olduğu şirketler, aile şirketi olarak kabul edilir. Aile üyeleri, şirket kontrolünü sağlayan payları elinde tutabildiği gibi yönetim yetkisini de elinde bulundurur. Aile şirketleri, aile üyeleri için fırsat, güvence ve gelir demektir...
Türkiye 7 Aralık 1993 tarihli 3939 sayılı Kanun ile Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı için Mukavele Sözleşmesi’ne (“CMR”) katılmayı uygun buldu ve CMR Türkiye’de 31 Ekim 1995 tarihinde yürürlüğe girdi. CMR’nin 1/1 maddesi uyarınca, tarafların tabiiyeti ve ikamet yerinden bağımsız olarak...
Türk hukukunda adi ortaklıklar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 620 ve devamı maddelerinde düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca (nihai olarak kazanç elde etme amacına) ulaşmak üzere...
Anonim şirketlerde örtülü kazanç aktarımı, geniş anlamda şirket malvarlığının ilişkili taraflara aktarılmasını konu alan ve birçok farklı görünümü barındıran bir kavram olarak karşımıza çıkar. Sermaye piyasaları hukukunda kanun seviyesinde ve...
Çoğunlukla start-up yatırımlarında karşımıza çıkan sermaye iştirak sözleşmeleri, bir yatırımcının bir şirkette sermaye artırımı ile çıkarılacak yeni payları taahhüt ederek sermaye artırımına katılması ve pay sahibi olmasına ilişkin hüküm ve koşulları düzenler...
Belirli koşulları taşıdığı takdirde ıslak imza ile aynı hukuki sonuçları doğuran elektronik imza, pek çok hukuk sisteminde kendine yer edinmiş ve ticari hayatın hız kazanmasını sağlamıştır. Farklı hukuk sistemlerinde çeşitli türleri ve uygulamaları bulunsa da elektronik imzanın...
INCOTERMS, milletlerarası ticarette sıklıkla kullanılan ticari terimleri açıklamak için Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan bir kurallar dizisidir. Incoterms kurallarının amacı milletlerarası ticaretin güvenli ve hızlı bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunmak ve bunu kolaylaştırmaktır...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), anonim şirketleri yönetim kurulunun idare ve temsil edeceği kuralını korur. TTK, temsil yetkisinin nasıl kullanılacağını, temsile yetkili kişilerin tescil ve ilanını, temsil yetkisinin devrini ve sınırlarını düzenler. Bu ayki hukuk postası makalesi, yetkinin devri başta olmak üzere...