Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Muris Muvazaası ile İlgili İlginç Bir Kararı
Giriş
Bilindiği üzere, Türk Hukuku’nda, bir hukukî işlemin muvazaalı olması, bu hukukî işlemin kesin hükümsüz olması, diğer bir ifade ile, hukukî hiçbir sonuç doğurmaması anlamına gelir. Bu sebeple de, gerek sağlararası hukukî işlemlerde, gerekse ölüme bağlı tasarruflarda muvazaanın varlığı, tespit edilmesi, ispatlanması çok fazla mürekkep akıtılmasına, Yargıtay’ın da muvazaa ile ilgili birçok karar vermesine yol açmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, yakın tarihte verdiği, aşağıda değinilecek olan kararında, kanımızca çok tartışılacak bir sonuca varmıştır. Aşağıda önce muvazaa ve muris muvazaası kavramlarına kısaca değinildikten sonra, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.02.2019 tarihli, 1-479/1178 sayılı kararına yer verilir.
Muvazaa Kavramı ve Hukukî Sonuçları
Bilindiği üzere “muvazaa” bir sözleşmenin taraflarının, yaptıkları sözleşmenin hiç hüküm doğurmaması veya görünüşteki sözleşmeden başka bir sözleşmenin hükümlerini doğurması konusunda yaptıkları anlaşmadır.[1]
Böylece taraflar, üçüncü kişilere karşı, aslında istemedikleri beyanları ile meydana gelen sözleşme ile bir görüntü yaratırlar. Ama aslında, taraflar, ya yaptıkları sözleşmenin hiç sonuç doğurmamasını isterler (ki bu “basit muvazaa” olarak adlandırılır) ya da başka bir sözleşmenin (gizlenen işlem) hükümlerini doğurmasını isterler (ki bu “nitelikli muvazaa” olarak adlandırılır). Muvazaalı bir hukukî işlemin etkisi muvazaanın basit veya nitelikli olmasına göre farklı şekilde incelenebilir.
Basit muvazaada görünürdeki işlem, tarafların yapmayı arzu etmedikleri bir işlemdir ve hiçbir hukukî sonuç doğurmaz. Hükümsüzlüğü re’sen dikkate alınır ve herkes tarafından, süre sınırı olmaksızın ileri sürülebilir.
Nitelikli muvazaada da, görünürdeki işlemin akıbeti basit muvazaadakiyle aynıdır. Gizlenen işlem için bakılır: Eğer gizlenen işlem, o işlemin aradığı geçerlilik şartlarına sahipse geçerli bir işlemdir. Aksi halde, hangi geçerlilik şartı eksik ise, ona göre bir sonuca varılır. Mesela gizlenen işlem şekil şartına tabi ise, o şekle uygun yapılarak yapılmadığı için şekle aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz olabilir.[2]
Bu konuda uygulamada da rastlanan tipik örnek, taşınmaz bağışlama işleminin muvazaalı bir satış sözleşmesi ile gizlenmesidir. Bu halde, görünürdeki satış sözleşmesi muvazaalı olduğu için kesin hükümsüz olacak, gizlenen taşınmaz bağışlaması sözleşmesi de resmî şekle uygun yapılmadığı için şekle aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz olacaktır.
Muris Muvazaası Kavramı
Muris muvazaası, aslında, yukarıda açıklanan (nitelikli) muvazaadan farklı bir hukukî müessese değildir. Bu şekilde özel bir adlandırmanın yapılmasının sebebi, murislerin mirasçılarından mal kaçırmak için muvazaaya çok sıklıkla başvurmalarıdır. Genelde de bu muvazaa, mirasçıları miras paylarından yoksun bırakmak isteyen murisin, bir malvarlığı değerini bir kişiye bağışlarken bunu satış sözleşmesi olarak göstermesi şeklinde ortaya çıkar. Bu durumda da, yukarıda da açıkladığımız üzere, görünürdeki satış sözleşmesi muvazaa sebebiyle geçersiz olacak, gizlenen işlemde ise geçerlilik şartlarının oluşup oluşmadığına bakılacak, mesela gizlenen işlem taşınmaz bağışı ise, şekle aykırılık sebebiyle kesin hükümsüz olduğu sonucuna varılacaktır. Yargıtay içtihatlarında ise, kanımızca tartışılabilir olmakla beraber, muris muvazaasının gerçekleşebilmesi için, ek olarak, “mirasçılardan mal kaçırma kastı” aranmaktadır.[3]
Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kurulu’nun muris muvazaası ile ilgili verdiği 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı kararında da yukarıda açıklanan hususlara değinilmiştir:
“Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu`nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanun`un 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.2.2019 Tarihli, 1-479/1178 Sayılı Kararı ve Değerlendirmemiz
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun başlıkta anılan kararına konu olan olay da, muvazaa ve muris muvazaası ile ilgili yaptığımız açıklamalarda verdiğimiz görünürdeki işlemin satış, saklanan işlemin bağışlama olduğu nitelikli muvazaanın bir örneğinden ibarettir. Gerçekten de, karara konu olayda miras bırakan hayattayken eşine bir taşınmaz satmışken (görünürdeki işlem), aslında gerçek niyetlerinin (gizlenen işlem) bağışlama olduğu tartışılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, anılan kararında, şu sonuçlara varmıştır:
“Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan eldeki davada, taşınmazın çıplak mülkiyeti tapuda satış gösterilmek suretiyle davalıya temlik edilmiş ise de devir karşılığında bir bedel ödendiği yönünde savunması ve ödeme gücü bulunmayan davalının murisin eşi olduğu da gözetildiğinde yapılan devrin gerçek yönünün satış değil, bağış niteliğinde olduğu açıktır. Böyle olunca, Borçlar Hukuku anlamında muvazaa mevcut ise de muris muvazaasından söz edebilmek için murisin temliki yaparken mirasçılardan mal kaçırma iradesiyle hareket ettiğinin kanıtlanması gerekir.”
Görüldüğü üzere, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önce muvazaanın varlığını kabul etmiştir; sonra, kanımızca çok tartışılabilir olduğunu tekrar edelim, uygulamasına uygun olarak, “acaba bu muvazaalı işlemin geçersiz kabul edilmesi için mirasçılardan mal kaçırma maksadı var mı?” sorusunun cevabını aramış ve murisin mal kaçırmak niyetinin kanıtlanamadığı sonucuna varıp şu eklemeyi yapmıştır:
“Diğer yandan, devrin yapıldığı 02.10.2001 tarihinde 1915 doğumlu muris ... ile 1928 doğumlu eşi (davalı) ...’nın yaşlarının oldukça ilerlediği açıktır. Bu nedenle murisin vefatını düşünerek, ölümü halinde 1950 yılından beri evli olduğu ve dava konusu taşınmazın edinilmesinde emek ve desteğinin bulunduğu kuşkusuz olan hayat arkadaşını koruma ve onu güvenceye alma düşüncesinin, ortak evlatları dışında başkaca mirasçılarının da bulunmadığı gözetildiğinde mal kaçırma kastı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.”
Öncelikle belirtelim ki, Yargıtay uygulamasındaki “mirastan mal kaçırma kastı”nın bu şekilde yorumlanmasına şüpheyle yaklaşıyoruz; zira bu tip bir uygulama, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun da yukarıdaki kararında muvazaalı olduğunu açıkça kabul ettiği bir işlemi, hiçbir hukukî dayanağı olmaksızın geçerli bir işlem olarak kabul etmesi gibi bir sonuca yol açar. Bu karar özelinde ayrıca tartışılacak husus ise, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun mirastan mal kaçırma kastı ile ilgili vardığı sonuçtur: Anılan Kurul, murisin bu işlemini, satış olarak gösterdiği bir bağışlama işlemi olarak kabul ettikten sonra, mirasçılardan mal kaçırma kastı ararken şu ifadelere yer verir: Muris, “hayat arkadaşını (muhtemelen diğer mirasçıların taleplerinden) korumak ve onu güvenceye almak” için aslında diğer mirasçıların payları olan ve kendisinin de bunu bildiği bir hakkı, onları bu paydan yoksun bırakarak ve bıraktığını bilerek eşine devreder ve bunun mal kaçırma niyeti olarak kabul edilmeyeceği sonucuna varılır
İşte Kurul’un yapılan işlemle ilgili miras bırakanın bu maksadını kabul edip bundan “mal kaçırma kastı olmadığı” sonucunu çıkarması üzerinde çok tartşılacak bir konudur.
Sonuç
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.2.2019 tarihli, 1-479/1178 sayılı kararının tartışma yaratacağı açıktır. Nitekim anılan karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda oldukça tartışılmış, 10 oya karşı 11 oyla, yani oyçokluğu ile alınmıştır.
[1] Oğuzman, Kemal / ÖZ, Turgut, İstanbul 2016, Cilt: 1, s. 127 vd.
[2] Tercier, Pierre / Pichonnaz, Pascal / Develioğlu, H. Murat: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2016, s. 182, N. 589).
[3]Örnek olarak, bkz. Yarg. 1. HD, S. 4755/16648, 19.4.2016; Yarg. 1. HD, S. 6857/7095, 12.5.2015.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Türkiye otomobil ve hafif ticari araç piyasası, 2000’li yılları sürekli yükselen, 2010’lu yılları ise yine yüksek ve stabil seyreden satış adetleriyle geride bıraktı. Bu dönemde pazarın büyümesinde, alım gücünün yüksekliği kadar, krediye kolay ulaşım ve ürün çeşitliliği de etkiliydi. Üretimin de benzer şekilde artmasıyla birlikte...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”) m. 638 ila TTK m. 640 arasında limited şirketlere özel düzenlenen çıkma ve çıkarılma kurumları ile anonim şirket yapısından farklı olarak limited şirket ortaklarına şirketten çıkma ve şirkete de ortağı çıkarma hakkı tanımaktadır...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), anonim şirketleri yönetim kurulunun idare ve temsil edeceği kuralını korur. TTK, temsil yetkisinin nasıl kullanılacağını, temsile yetkili kişilerin tescil ve ilanını, temsil yetkisinin devrini ve sınırlarını düzenler. Aşağıda yetkinin devri başta olmak üzere, anonim şirketlerde temsil yetkisi...
Adi ortaklıklar Türk Hukuku’nda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK” veya “Kanun”) 620 ve 645. maddeleri arasında düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi Kanun’da, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanır...
Birleşme ve devralma süreçleri; şirketlerin benliklerini ve hukuki statülerini en ciddi şekilde etkileyen hukuki süreçlerin başında gelir. Hukuki, vergisel, finansal ve operasyonel incelemelerin yürütülmesinin ardından taraflar işlemin gerçekleştirilmesi konusunda bir mutabakata vardığı takdirde müzakere süreci başlar...
Franchising, pazar erişimini ve marka bilinirliğini dünya çapında genişletmek için kullanılan popüler bir iş modelidir. Tek marka satma koşulu içeren mağaza sözleşmeleri (mono-brand store agreements) şeklindeki dağıtım sözleşmelerine kıyasla daha az yaygın olmasına rağmen franchising, lüks markaların dağıtım...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“HGK”) 2019/149 E. 2022/894 K. sayılı 14.06.2022 tarihli kararında tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisini, kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlıkta kefil ile borç alan şirket arasındaki ilişki bağlamında değerlendirdi. HGK, tüzel kişilik perdesinin aralanması...
Avrupa Birliği yabancı yatırımcılar için önemli bir yatırım merkezi olmaya devam ediyor. Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı Avrupa Birliği’ne gelen doğrudan yabancı yatırımların izlenmesine ilişkin İkinci Yıllık Rapor’da yer alan verilere göre Avrupa Birliği 2021 yılında 117 Milyar Euro değerinde yabancı doğrudan...
Pay devrinin, bir sermaye şirketinin paylarına ilişkin hukuki işlemler arasında ilk akla gelen, uygulamada da en sık karşılaşılan işlem olduğu söylenebilir. Bununla beraber bir sermaye şirketinin payı, devir dışında işlemlere de konu olabilir. Bunlara ilişkin örnekler, uygulamada en sık görüldüğü ve öğreti tarafından...
Hızla büyüyen ve gelişen e-ticaret sektöründeki oyuncuların davranışlarını düzenlemek amacıyla 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun (E-ticaret Kanunu veya Kanun) kısa süre önce köklü bir değişime uğramıştı. 1 Ocak 2023 itibariyle yürürlüğe giren yeni düzenlemeler ile e-ticaret...
11 Haziran 2021'de Alman Federal Meclisi, yalnızca Alman şirketlerini değil, aynı zamanda bu şirketlerin yabancı ülkelerdeki (Türk kuruluşları dahil) tedarikçilerini de etkileyen Alman Tedarik Zinciri Uyum Yasası’nı (Lieferkettensorgfaltsgesetz) ("Yasa") onayladı. 1 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe giren...
İsviçre Federal Konseyi, 21 Aralık 2007 tarihinde şirketler hukukuna ilişkin değişiklikleri de içeren İsviçre Borçlar Kanunu revizyon taslağını onayladı. Federal Konsey 28 Kasım 2014 tarihinde taslak revizyonu görüşe açtı. Kapsamlı tartışmalar ve uzun bir yasalaşma sürecinin ardından, İsviçre Borçlar Kanunu'nda...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun beşinci kitabı olan deniz ticaretine ilişkin hükümler altında dördüncü kısmı altında deniz ticareti sözleşmeleri düzenlenir. Bu bölümde düzenlenen sözleşme tipleri içerisinde uluslararası deniz taşımacılığı pratiğinde en sık kullanılan, üçüncü bölümde m.1138 vd. maddelerinde...
6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (“SerPK”) ile geniş şekilde düzenlemeye gidilen en önemli konulardan biri de örtülü kazanç aktarımı yasağıdır. Mülga 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 15nci maddesinden daha geniş bir düzenleme getiren SerPK madde 21 ile düzenleyici kamu otoritesi olan...
Gelişmekte olan ticari faaliyetler ve özellikle inşaat, enerji ve madencilik alanlarında yapılmakta olan geniş çaplı yatırımlar neticesinde şirketler, güçlerini birleştirerek bu yatırımlara iştirak etmek ve gerek uzmanlıklarını, gerekse finansman imkânlarını birlikte kullanarak daha güçlü bir şekilde projelerde yer almak...
Türk Ticaret Kanunu (“TTK veya Kanun”) 159’uncu ve devam maddelerinde bölünme hükümlerine yer vererek, şirketlere farklı yapılanma modellerini uygulama ve yeni hukuki oluşumları hayata geçirme imkanı tanımaktadır. Şirketler bölünme yöntemini kullanarak belirli bir malvarlığı unsurunu veya unsurlarını...
FIDIC (Fédération Internationale Des Ingénieurs-Counseils) kısaltılmış adıyla anılan Müşavir ve Mühendisler Uluslararası Federasyonu, 1913 yılında kurulmuş bir meslek örgütüdür. Üyeleri çeşitli ülkelerden usulüne uygun olarak seçilmiş müşavir-mühendis birlikleri olup Örgüt’e üyelik her ülkeden tek bir meslek birliği...
INCOTERMS, milletlerarası ticarette sıklıkla kullanılan ticari terimleri açıklamak için Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan bir kurallar bütünü olarak tanımlanabilir. Anılan kuralların amacı, milletlerarası ticareti güvenli bir şekilde kolaylaştırmak ve hızlandırmaktadır...
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 31 Ekim 2012 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren Limanlar Yönetmeliği (“Yönetmelik”) her bir liman için ayrı ayrı çıkarılmakta olan tüzük, yönetmelik ve talimatları tek bir Yönetmelikte bütünleştirmektedir. Bu yönde...
Kural olarak sözleşmeden doğan hak ve borçlar sadece sözleşmenin tarafı olan alacaklı ve borçlu arasında hukukî sonuç doğurur. Bu prensip hukukumuzda “sözleşmelerin nispiliği” olarak adlandırılır. Genel olarak, sözleşmenin tarafları dışındaki üçüncü kişiye bir edimin yerine getirilmesinin üstlenildiği...
Dijitalleşen dünyada büyüyen ve gelişen e-ticaretin kuralları değişiyor. Önceleri dijital pazarın odak noktası olarak gösterilen e-ticaret, çok geçmeden dijital ekonominin itici gücü olarak ifade edilmeye başladı. Ancak e-ticaretin büyüme hızı ve kısa süre içinde geçirdiği dönüşüm dikkate alındığında...
Bir şirketin feshi, tescil ile kazanılan tüzel kişiliğin ortadan kalkmasına yol açarak, şirketin sona erme sebeplerinden biri olarak karşımıza çıkan infisahın, özellikli bir görünümüdür. Hâkimin inşai hükmüyle bir şirketin feshine ve bunun doğal sonucu olarak sona ermesine yol açan bu özel dava türü...
Kontrol veya yönetimin bir ailenin üyelerine ait olduğu şirketler, aile şirketi olarak kabul edilir. Aile üyeleri, şirket kontrolünü sağlayan payları elinde tutabildiği gibi yönetim yetkisini de elinde bulundurur. Aile şirketleri, aile üyeleri için fırsat, güvence ve gelir demektir...
Türkiye 7 Aralık 1993 tarihli 3939 sayılı Kanun ile Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı için Mukavele Sözleşmesi’ne (“CMR”) katılmayı uygun buldu ve CMR Türkiye’de 31 Ekim 1995 tarihinde yürürlüğe girdi. CMR’nin 1/1 maddesi uyarınca, tarafların tabiiyeti ve ikamet yerinden bağımsız olarak...
Türk hukukunda adi ortaklıklar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 620 ve devamı maddelerinde düzenlenir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki veya daha fazla kişinin emeklerini veya mallarını ortak bir amaca (nihai olarak kazanç elde etme amacına) ulaşmak üzere...
Anonim şirketlerde örtülü kazanç aktarımı, geniş anlamda şirket malvarlığının ilişkili taraflara aktarılmasını konu alan ve birçok farklı görünümü barındıran bir kavram olarak karşımıza çıkar. Sermaye piyasaları hukukunda kanun seviyesinde ve...
Çoğunlukla start-up yatırımlarında karşımıza çıkan sermaye iştirak sözleşmeleri, bir yatırımcının bir şirkette sermaye artırımı ile çıkarılacak yeni payları taahhüt ederek sermaye artırımına katılması ve pay sahibi olmasına ilişkin hüküm ve koşulları düzenler...
Belirli koşulları taşıdığı takdirde ıslak imza ile aynı hukuki sonuçları doğuran elektronik imza, pek çok hukuk sisteminde kendine yer edinmiş ve ticari hayatın hız kazanmasını sağlamıştır. Farklı hukuk sistemlerinde çeşitli türleri ve uygulamaları bulunsa da elektronik imzanın...
INCOTERMS, milletlerarası ticarette sıklıkla kullanılan ticari terimleri açıklamak için Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından yayımlanan bir kurallar dizisidir. Incoterms kurallarının amacı milletlerarası ticaretin güvenli ve hızlı bir şekilde yürütülmesine katkıda bulunmak ve bunu kolaylaştırmaktır...
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”), anonim şirketleri yönetim kurulunun idare ve temsil edeceği kuralını korur. TTK, temsil yetkisinin nasıl kullanılacağını, temsile yetkili kişilerin tescil ve ilanını, temsil yetkisinin devrini ve sınırlarını düzenler. Bu ayki hukuk postası makalesi, yetkinin devri başta olmak üzere...