Tahkim Anlaşmasının Varlığına Rağmen Genel İflas Yoluyla Takip Yapılabilmesine İlişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Giriş
Türk hukukunda taraflar, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri haklarla ilgili olarak doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların hakemler tarafından çözülmesi konusunda anlaşma yapabilir. Bununla birlikte, taşınmazın aynına ilişkin haklar ile iflas hukuku, aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar gibi tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği nitelikteki uyuşmazlıkların tahkime elverişsiz olduğu kabul edilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (“HGK”) 2019/574 E. 2021/1710 K. sayılı 21.12.2021 tarihli kararında, bu ilkeler 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda (“İİK”) düzenlenen genel iflas yolu ile takip ve iflas davası çerçevesinde ele alınmış, sözleşmede yer alan tahkim şartının varlığına rağmen iflas davasının mahkemeler nezdinde incelenip incelenemeyeceği konusu tartışılmıştır. Bu Hukuk Postası makalesinde ilgili karar incelenir.
Karara Konu Olay
Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. İş sahibi, yükleyicinin inşaatı tamamlama ve teslim borcunu süresi içerisinde yerine getirmediği iddiasıyla yükleyiciye karşı genel iflas yolu ile takip başlatmıştır. İcra takibine yükleyici tarafından itiraz edilmiş, iş sahibi tarafından itirazın iptali için iflas davası açılmıştır. Davalı yükleyici, taraflar arasında imzalanan sözleşmede tahkim şartı bulunduğu ve sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların hakem kurulu tarafından tahkim yolu ile çözümlenmesi gerektiğinden bahisle tahkim itirazında bulunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi Tarafından Yapılan Değerlendirme
Uyuşmazlığı inceleyen ilk derece mahkemesi, itirazın kaldırılması ve iflas davalarının genel olarak bünyesinde birkaç aşamayı barındıran kendine özgü davalardan olduğunu, bu kapsamda ilk aşamada davacının alacaklı davalının ise borçlu olup olmadığı ve alacak miktarına ilişkin bir yargılama yapılması gerektiğini, ikinci aşamada ise yasal şartların mevcudiyeti halinde davalının iflasına karar verilmesi gerekeceğini belirtti. Bu kapsamda, borç alacak ilişkisi ve alacak miktarına ilişkin yargılamanın, taraflar arasındaki sözleşmede aksine hüküm yoksa iflas davasına bakan mahkeme tarafından yapılması gerektiği ancak sözleşmede tahkim şartı varsa, alacağın varlığı ve miktarına ilişkin maddi hukuk yargılamasının sözleşmede yer alan tahkim şartına uygun olarak yapılması gerektiği, yargılamanın ikinci aşaması olan iflas davası açısından ise, iflas davalarının kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle tahkime elverişli olmadığı ve bu nedenle iflas davasının Türk mahkemeleri nezdinde görülmesi gerektiği ifade edildi. Bu genel açıklamalar çerçevesinde somut uyuşmazlığı değerlendiren ilk derece mahkemesi, taraflar arasından imzalanan sözleşme uyarınca davacının öncelikle tahkim yoluna başvurarak alacağın varlığı ve miktarını tespit eder nitelikte karar alması, hakem kararına dayanarak davalı yükleyiciye karşı iflas yolu ile takip yaparak gerekirse iflas davası açması gerektiğine hükmetti. Bu itibarla mahkeme, iş sahibinin sözleşmede yer alan yetkili yargı yeri seçimini ortadan kaldıracak şekilde yükleniciye karşı doğrudan icra müdürlüğü nezdinde iflas takibi başlatması ve akabinde Türk mahkemeleri iflas davası açmasının isabetsiz olduğu gerekçesiyle yüklenicinin tahkim itirazını dikkate alarak davayı usulden reddetti.
Davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine uyuşmazlığı inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunu reddetti.
Yargıtay Tarafından Yapılan Değerlendirme
Karara karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, tahkim itirazına dayanarak davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olması sebebiyle kararı bozdu. Yargıtay bozma kararında gerekçe olarak, tahkim şartının kamu düzeni ile ilgili olmayan anlaşmazlıklar bakımından geçerli olabileceği, iflas davalarının Türk mahkemeleri nezdinde görülmesine ilişkin kuralın ise kamu düzeninden olduğu, ilk derece mahkemesi kararında ifade edilen, iflas davası açılmadan önce ilk aşamada tahkime başvurularak alacağın varlığı ve miktarının tespit ettirilmesi, ikinci aşama olarak iflas yolu ile takibe geçilmesi yönündeki değerlendirmenin usul ekonomisine aykırı olduğu, iflas davalarının bu şekilde ikiye ayrılması için haklı bir gerekçe bulunmadığı ve davanın bir bütün olarak incelenip karara bağlanması gerektiği ifade edildi. Buna ek olarak Yargıtay, yargılamanın en kısa sürede ve usul ekonomisi gözetilerek sonuçlandırılmasının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun temel prensiplerinden olduğunu vurguladı. Yargıtay, iflas davasının basit usule tabi olduğu ve davanın ticaret mahkemesince incelenerek karara bağlanması gerektiğine dikkat çekerek, davacının iflas yoluyla takibe geçmeden evvel tahkim yoluna başvurmaya zorlanmasının hak arama özgürlüğünü kısıtlar nitelikte olduğu ve usul ekonomisine aykırı olduğu sonucuna ulaştı.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Tarafından Yapılan Değerlendirme
Yargıtay tarafından verilen bozma kararına ilk derece mahkemesi tarafından direnilmesi üzerine uyuşmazlık HGK tarafından incelendi. HGK, doktrinde yer alan bazı görüşlere de atıfta bulunarak, iflas davalarının kamu düzenin ilişkin sonuçları olan, tüm alacaklıları ilgilendiren nitelikte bir dava olduğu ve ayrıca genel iflas yoluyla icra takibi, itirazın kaldırılması ve iflas talebinin birbirini izleyen işlemlerden oluşan bir bütün olduğunu vurguladı. Buna ek olarak kararda, iflas yolu ile takibe ilişkin hükümleri düzenleyen İİK m. 154 vd. yer alan hükümlerinde alacağın tespiti için öncelikle tahkime gidilebileceği yönünde bir düzenlemenin mevcut olmadığı, İİK m. 155’te yer alan itiraz sebepleri arasında tahkim şartının varlığının itiraz sebebi olarak düzenlemediği ve sözleşmede tahkim şartı kararlaştırılırken uyuşmazlık halinde iflas yolu ile takip yapılamayacağı yönünde bir sınırlamanın bulunmadığına dikkat çekildi.
Yargı yetkisinin mahkemelerce kullanılmasının genel kural, tahkimin ise istisna olduğuna vurgu yapan HGK, hak arama özgürlüğü kapsamında mahkemeye başvuran tarafın alacağına bir an önce kavuşmak için iflas yoluyla takip talebinde bulunması ve takibe itiraz üzerine mahkeme nezdinde dava açma yolunu seçmesi durumunda sözleşmedeki tahkim şartının öne sürülmesinin iyi niyetli bir yaklaşım olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir. Bu doğrultuda HGK, tahkim şartının varlığı nedeniyle davanın usulden reddedilmesinin isabetsiz olduğu sonucuna ulaşmıştır.
Sonuç
HGK ilgili kararıyla, İİK’da düzenlenen genel iflas yolu ile takibin özellikleri ve hak arama özgürlüğünden yola çıkarak, uyuşmazlığın mahkemeler önünde çözülmesine imkân tanımıştır. Bununla birlikte karar, tahkim anlaşmasının varlığına rağmen taraflardan birinin iflas yolu ile takibe geçmesi ile tahkim anlaşmasını uygulanamaz hale getirmesi yönünden tartışmaya ve eleştiriye açıktır.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
ICC Tahkim ve ADR Komisyonu (“Komisyon”), olası uyuşmazlıkların önlenmesi ve tüm paydaşların ilişkilerinin güçlendirilmesi amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm (“ADR”) mekanizmalarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla yeni bir rehber ve rapor yayımladı. Uyuşmazlıkların Etkin Yönetimi Rehberi, en uygun...
Birleşme ve Devralmalar (“M&A”), şirketlerin veya varlıkların birleşme, devralma, varlık satın alma veya yönetimin devralması gibi çeşitli finansal işlemler yoluyla yeniden yapılandırılmasını ifade eder. Bu Hukuk Postası Makalesi, hakem heyetleri önüne gelen M&A uyuşmazlıklarını ele alır.
Tahkim uygulaması çerçevesinde esasa girme yasağı (revision au fond) mahkemelerin bir hakem kararını incelerken uyuşmazlığın esasına dair bir inceleme yapmayacakları anlamını taşır. Bu yasak en temelde iptal davaları ile tenfiz süreçlerinde karşımıza çıkar. Bir hakem kararına karşı başvurulabilecek tek kanun...
4 Eylül 2020 tarihinde, Milletlerarası Ticari Tahkim Konseyi (“ICCA”) çatısı altında bir çalışma grubu “Milletlerarası Tahkimde Fiziki Duruşma Hakkı Mevcut Mudur?” başlıklı bir araştırma projesine başladı. Covid-19 salgını nedeniyle birçok tahkim duruşması çevrimiçi olarak gerçekleştirildi...
Dubai Uluslararası Tahkim Merkezi, 25 Şubat 2022 tarihinde tahkim kurallarını değiştirdi. 2022 Tahkim Kuralları 2 Mart 2022 tarihinde yayınlandı ve 21 Mart 2022 tarihinde yürürlüğe girdi. Kurallar 21 Mart 2022’den sonra yapılan tahkim davalarına uygulanır, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde tahkim...
Achmea’nın AB-içi yatırım uyuşmazlıklarında doğurduğu tartışma katlanarak devam ediyor. Son olarak Paris İstinaf Mahkemesi, Polonya aleyhine sonuçlanan yatırım tahkimlerinde verilen hakem kararlarının Achmea gözetilerek iptaline hükmetti...
Türk hukukunda hakem kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yolu, iptal davası olarak düzenlenir. Yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği tahkim yargılamalarında 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (“MTK”) uygulama alanı...
Bilindiği üzere Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) bir kararı sonrasında AB-içi uyuşmazlıkların tahkimde görülmesi ve özellikle Enerji Şartı Anlaşması (“EŞA”) altında tahkim konusunda sorunlar ortaya çıkmıştır...
Şirketler hukukunda tahkim uygulaması tahkime elverişlilik konusu başta gelmek üzere birçok açıdan tartışmalı unsurlar barındırır. Bu uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunun kabul edildiği hukuk sistemlerinde dahi esas sözleşmeye tahkim şartının konulup konulamayacağı...
Yargılama süreçlerine doğrudan etkisi olan teknoloji kullanımındaki büyük artış tahkim için de yararlı oldu. Özellikle dijitalleşme ile tahkim yargılamasının şekli, tarafların gereksinimlerini de dikkate alarak, zaman ve maliyet verimliliğini arttıracak şekilde değişti. Bu doğrultuda ve COVID-19 pandemisine önlem...
Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), 6 Mart 2018 tarihinde oldukça tartışmalı bir karara imza attı.[1] 1991 tarihli Hollanda-Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’nda yer alan tahkim klozunun Avrupa Birliği (“AB”) hukukuna aykırılığına hükmedilen Achmea kararı, yatırım tahkiminde uzun soluklu tartışmaları beraberinde...