Fransız Mahkemeleri Türk Mahkemesinin Kararının Tenfizini Reddetti
“Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.”
Leo Tolstoy
Giriş
Hükmü veren kişinin tarafsızlığı ve bağımsızlığı adil yargılamanın temelidir. Hâkim, temel ilke olarak adil yargılanma hakkına saygı göstermezse, hâkimin kararı da saygı görmeme ve dikkate alınmama gibi benzer sonuçlara maruz kalabilir. Başka bir ifadeyle, hâkimin adil bir duruşma için gerekli bağımsızlık ve tarafsızlıktan yoksun olduğu durumlarda mahkeme kararı iptal edilebilir veya tenfizi reddedilebilir.
Paris İstinaf Mahkemesi, aşağıda ayrıntılı olarak tartışılacak olan son kararlarından birinde hakimlere yüklenen bu yasal sorumluluğu yeniden ele almıştır. Fakat bu dikkate değer kararı incelemeden önce, okuyucuya tarafsızlık ve bağımsızlığın ne anlama geldiğini hatırlatmak faydalı olabilir. Hakimler için tarafsızlık ve bağımsızlık yükümlülükleri çoğunlukla devletlerin anayasalarından ve çokuluslu anlaşmalardan doğar. Tarafsızlık, karar veren kişinin bir tarafı diğer taraftan daha fazla kayırmayacağını ifade ederken, bağımsızlık ise karar veren kimsenin her iki tarafın kontrolünden bağımsız kalması anlamına gelir[1]. Paris yüksek mahkemesi tarafından verilen son karar, tarafsızlık ölçütüne ışık tutabilir.
Bir Aile Meselesi
3 Kasım 2020'de Paris İstinaf Mahkemesi, İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararın tenfizi talebini, ceza mahkemesinin tarafsız olmadığı gerekçesiyle reddetti[2]. Aşağıda, en nihayetinde Paris İstinaf Mahkemesi’nin önüne gelen yargılamanın bir özeti sunulmaktadır.
29 Mart 2013 tarihinde İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesi, yürüttüğü yargılama sonunda sanığı nitelikli zimmet suçundan hapis cezasına çarptırmış ve söz konusu bankanın uğradığı zararın tazminine karar vermiştir. Bankanın temsilcisi olarak atanan tasfiye memuru 22 Ağustos 2017 tarihinde, Paris İlk Derece Mahkemesi’nden bu kararın kısmen tenfizini talep etmiştir. Ancak yerel mahkeme, Türk ceza mahkemesi tarafsızlığı sağlayamadığı için, bu mahkemece verilen kararın uluslararası kamu düzenine aykırı olduğu gerekçesiyle tenfiz talebini geri çevirmiş ve davayı reddetmiştir. Yerel mahkeme, iddianameyi hazırlayan savcının, dava sonucunda sanığın iddia edildiği gibi suçlu olduğuna karar veren ceza mahkemesi heyetinin başkanıyla evli olmasını gerekçe olarak göstermiştir. Savcı ile mahkeme heyeti başkanının arasındaki bu evlilik ilişkisi, mahkeme heyetinin tarafsızlığına ve yürüttüğü yargı sürecine zarar vermiştir.
Bankanın tasfiye memuru, 4 Nisan 2019 tarihinde Paris İlk Derece Mahkemesi'nin kararını temyiz etmiştir. Temyiz eden banka, (i) tenfiz talebinin özel hukuktan doğan zararların tazmini ile davalının borçlu olduğu asıl para alacağının tazmini için yapıldığını, (ii) Türk mevzuatında savcı ile mahkeme başkanının evli olmasını yasaklayan herhangi bir kanun hükmü olmadığını, (iii) mahkemenin evlilik bağı dışında tarafsız olmadığını destekleyen hiçbir harici kanıt bulunmadığını, (iv) savcı tarafından hazırlanan iddianamenin ceza mahkemesinin kurulmasından önce başka bir hakim tarafından incelendiğini ve kabul edildiğini ve (v) mahkeme heyetinin çoğunluğunun tarafsızlığı konusunda hiçbir zaman soru işareti olmadığını ileri sürmüştür. Bu nedenle, temyiz eden taraf, Paris İstinaf Mahkemesinden yerel mahkemenin kararını bozmasını talep etmiştir.
Davalı cevabında, Türk ceza mahkemesinin verdiği kararın, mahkeme heyetinin taraflı tutumu nedeniyle uluslararası kamu düzenine aykırı olduğunu belirtmiştir.
Paris İstinaf Mahkemesi davalı ile aynı fikirdedir. İstinaf Mahkemesi, Fransız bir yargıcın tenfiz kararı verirken, üç koşulun her zaman sağlanmış olduğunu gözetmesi gerektiğini belirtmiştir; (i) yabancı yargıç, davaya bakmaya yetkili yargıç olmalıdır, (ii) uluslararası kamu düzenine uyulmuş ve (iii) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ("Sözleşme") tarafından tanınan haklar ihlal edilmemiş olmalıdır.
Sözleşme'nin 6(1) maddesi[3] uyarınca, herkes, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından makul bir süre içinde adil ve kamuya açık bir şekilde yargılanma hakkına sahiptir. İstinaf Mahkemesi, karar hâkimler tarafından birlikte alınsa bile, tek bir üyenin görüşünün verilen kararın tamamı üzerindeki etkili olabileceği ve yargılamanın seyrini değiştirebileceği gerekçesiyle, savcı ile mahkeme başkanını birleştiren evlilik bağının mahkemenin tarafsızlığı konusunda haklı bir şüpheye yol açacağını belirtmiştir. İstinaf Mahkemesi, sanığı ceza mahkemesi önüne gönderen kişi bizzat savcının kendisi olduğu için bu ceza davasında savcının rolünün de esaslı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca iddianamenin başka bir hâkim tarafından incelenmiş ve kabul edilmiş olması, mahkeme başkanının hükmün verilmesi sürecine olan dahiliyetini azaltmaz.
İstinaf Mahkemesi ayrıca, sanığın mahkeme başkanı için reddi hâkim talebinde bulunduğunu ancak bu talebinin kabul edilmediğini kaydetmiştir. Ankara'daki Yargıtay, nihayetinde temyiz gerekçelerini reddetmiş olsa da, Paris İstinaf Mahkemesi, Yargıtay yargıcının karşı oyundan bahsetmeyi kayda değer bulmuştur. Yargıtay yargıcı karşı oyunda savcı ile mahkeme başkanı arasındaki evlilik bağının mahkemenin tarafsızlığını zedelediğini ve bu konuda haklı bir şüphe bulunduğunu belirtmiştir.
Paris İstinaf Mahkemesi, sanığı mahkûm eden Türk ceza mahkemesinin, savcı ile mahkeme başkanı arasındaki evlilik ilişkisi sebebiyle taraflı olduğuna, böylesine taraflı ve yanlı bir mahkeme tarafından verilen kararın tenfizinin ise Sözleşme'nin yanı sıra uluslararası kamu düzenine aykırı olacağına hükmetmiştir. Sonuç olarak, Paris İstinaf Mahkemesi, Paris İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararı onamış ve tenfiz talebini reddetmiştir.
Sözleşme’nin Kılavuzluğu
Paris İstinaf Mahkemesi'nin kararının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (“AİHM”) içtihatlarıyla büyük ölçüde uyumlu olduğunu belirtmek gerekir. Daha önce de ifade edildiği gibi, Sözleşme'nin 6(1) maddesi, mahkemenin önyargı veya yanlılık bulunmadığını gösterecek şekilde tarafsız olmasını gerektirir. Bunun tespitinde AİHM çeşitli ölçütler kullanır; bunlar (i) öznel ölçüt ve (ii) nesnel ölçüttür[4]. Burada, bu makalenin amacı bakımından yalnızca nesnel ölçüt üzerinde durulacaktır.
Nesnel değerlendirme kapsamında, heyetin bir parçası olarak karar veren kimsenin tarafsızlığı konusunda şüphe uyandıran durumların olup olmadığı belirlenmelidir. Nesnel değerlendirme, çoğunlukla, yargıç ile yargılamalara katılan diğer kişiler arasındaki hiyerarşik veya diğer bağlantılarla ilgilidir. Bunlar, mahkemenin tarafsızlığına ilişkin kuşkuları haklı gösteren ve dolayısıyla nesnel değerlendirme kapsamında Sözleşme ölçütünü karşılamayan bağlantılardır. Mahkemenin kendisinin haklı olarak ortaya koyduğu gibi, “Önemli olan, demokratik bir toplumda mahkemelerin sanık dâhil toplumda uyandırması gereken güvendir. Bu nedenle, tarafsız olmadığı konusunda hakkında endişe duyulması için meşru bir gerekçe bulunan her yargıcın çekilmesi gereklidir”[5].
Önceki içtihatlar incelendiğinde, benzer durumlarla karşılaşıldığı görülür. AİHM, bir yandan Dorozhko ve Pozharskiy/Estonya kararında, davayla ilgilenen soruşturmacı ekibinin başında olan kişinin, mahkeme başkanı ile evli olmasının, mahkemenin tarafsızlığına ilişkin objektif olarak haklı şüphelere sebep olduğu sonucuna varmıştır[6].
Diğer taraftan AİHM, birinci ve üçüncü yargı kademelerinde, başvuranın davasıyla ilgilenen iki yargıcın evli olduğu Pastörs/Germany kararında aynı sonuca varmamıştır[7]. AİHM, başvuranın tarafsızlık iddiasının, yeterli yargı yetkisine sahip ve Sözleşme'nin 6. maddesinin teminatlarını karşılayan bir yargı organının müteakip kontrolüne sunulduğu gerekçesiyle, Sözleşme'nin 6(1) maddesinin ihlal edilmediğine hükmetmiştir. AİHM ayrıca, başvuranın - profesyonel bir yargıçla evli olan- yine profesyonel bir yargıcın, aynı davaya farklı bir yargı düzeyinde bakarken taraflı olduğunu ortaya koyan herhangi bir somut delil sunamadığını kaydetmiştir. Sonuç olarak, bu kararı Dorozhko/Pozharskiy kararından ayıran ve tarafsızlık şüphelerini haksız çıkaran, ikinci yargıcın üçüncü yargılama kademesinde sürece dahil olması ve eşinin kararı üzerinde doğrudan bir inceleme yapmamış olmasıdır.
Sonuç ve Değerlendirme
Hakimin uyuşmazlığın taraflarından biriyle ailevi bir ilişki içerisinde olmasının, hakimin tarafsızlığı konusunda şüphelere yol açabileceği açıktır. Taraflı olunduğuna ilişkin böyle bir şüphenin nesnel olarak haklı sebeplere dayanması gerektiği kabul edilir. Nesnel olarak haklı bir şüphenin varlığı ise, büyük ölçüde somut olayın koşullarına bağlı olacaktır. Fakat Sözleşme’ye taraf devletlerden olan Türk ve Fransız mahkemeleri, söz konusu davada tarafsızlık ilkesinin ihlaline neden olan koşullar konusunda mutabık kalamamışlardır.
Hakimlerden beklenen, yargı sürecinin haysiyetini bir bütün olarak korumalarıdır. Tarafsızlık şüphesi ve bu nedenle çekinmek için meşru bir nedeni olan herhangi bir hakim, en azından şu iki nedenden ötürü çekilmelidir; birincisi, yargı sürecinin kendisinin bütünlüğünden, ikincisi ise, pratik nedenlerden ötürü. Sonuçta, taraflılık iddiasıyla lekelenebilecek ve kaçınılmaz olarak tenfiz edilemezlikle sonuçlanacak bir karar vermenin hiçbir anlamı yoktur.
Sanıklar da dahil olmak üzere halkın tarafsız ve bağımsız yargıya duyduğu güven, demokratik bir toplumun temel direğidir. Yargıçlar, kişisel veya siyasi herhangi bir aile meselesinin Themis Heykeli gibi davranma yükümlülüklerinin önüne geçmesine izin vermemelidir.
[1] CARON, D. & CAPLAN, L.; The UNCITRAL Arbitration Rules: A Commentary, 3rd edition, 2013, s. 213. Için bkz. OGLINDA, Bazil; Key Criteria in Appointment of Arbitrators in International Arbitration, Judicial Tribune, Volume 5, Issue 2, December 2015, s. 125.
[2] Paris İstinaf Mahkemesi kararını incelemek için, Pôle 1 - Ch. 1, 3 Nov. 2020, n° 19/07329, bkz. https://www.doctrine.fr/d/CA/Paris/2020/CE68D8FD5BCBFDA8F9D11.
[3] AİHS Madde 6 (1) : “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.”
[4] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. Madde Rehberi, Adil Yargılanma Hakkı (Ceza Hukuku Yönü), 31 Ağustos 2020'de güncellenmiştir, s. 23.
[5] Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, s. 22.
[6] Dorozhko ve Pozharskiy/Estonia, no. 14659/04 ve 16855/04, para. 56-58, 24 Nisan 2008.
[7] Pastörs/Germany, no. 55225/14, para. 58-70, 3 Ekim 2019.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
ICC Tahkim ve ADR Komisyonu (“Komisyon”), olası uyuşmazlıkların önlenmesi ve tüm paydaşların ilişkilerinin güçlendirilmesi amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm (“ADR”) mekanizmalarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla yeni bir rehber ve rapor yayımladı. Uyuşmazlıkların Etkin Yönetimi Rehberi, en uygun...
Birleşme ve Devralmalar (“M&A”), şirketlerin veya varlıkların birleşme, devralma, varlık satın alma veya yönetimin devralması gibi çeşitli finansal işlemler yoluyla yeniden yapılandırılmasını ifade eder. Bu Hukuk Postası Makalesi, hakem heyetleri önüne gelen M&A uyuşmazlıklarını ele alır.
Tahkim uygulaması çerçevesinde esasa girme yasağı (revision au fond) mahkemelerin bir hakem kararını incelerken uyuşmazlığın esasına dair bir inceleme yapmayacakları anlamını taşır. Bu yasak en temelde iptal davaları ile tenfiz süreçlerinde karşımıza çıkar. Bir hakem kararına karşı başvurulabilecek tek kanun...
Türk hukukunda taraflar, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri haklarla ilgili olarak doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların hakemler tarafından çözülmesi konusunda anlaşma yapabilir. Bununla birlikte, taşınmazın aynına ilişkin haklar ile iflas hukuku, aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar gibi...
4 Eylül 2020 tarihinde, Milletlerarası Ticari Tahkim Konseyi (“ICCA”) çatısı altında bir çalışma grubu “Milletlerarası Tahkimde Fiziki Duruşma Hakkı Mevcut Mudur?” başlıklı bir araştırma projesine başladı. Covid-19 salgını nedeniyle birçok tahkim duruşması çevrimiçi olarak gerçekleştirildi...
Dubai Uluslararası Tahkim Merkezi, 25 Şubat 2022 tarihinde tahkim kurallarını değiştirdi. 2022 Tahkim Kuralları 2 Mart 2022 tarihinde yayınlandı ve 21 Mart 2022 tarihinde yürürlüğe girdi. Kurallar 21 Mart 2022’den sonra yapılan tahkim davalarına uygulanır, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde tahkim...
Achmea’nın AB-içi yatırım uyuşmazlıklarında doğurduğu tartışma katlanarak devam ediyor. Son olarak Paris İstinaf Mahkemesi, Polonya aleyhine sonuçlanan yatırım tahkimlerinde verilen hakem kararlarının Achmea gözetilerek iptaline hükmetti...
Türk hukukunda hakem kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yolu, iptal davası olarak düzenlenir. Yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği tahkim yargılamalarında 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (“MTK”) uygulama alanı...
Bilindiği üzere Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) bir kararı sonrasında AB-içi uyuşmazlıkların tahkimde görülmesi ve özellikle Enerji Şartı Anlaşması (“EŞA”) altında tahkim konusunda sorunlar ortaya çıkmıştır...
Şirketler hukukunda tahkim uygulaması tahkime elverişlilik konusu başta gelmek üzere birçok açıdan tartışmalı unsurlar barındırır. Bu uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunun kabul edildiği hukuk sistemlerinde dahi esas sözleşmeye tahkim şartının konulup konulamayacağı...
Yargılama süreçlerine doğrudan etkisi olan teknoloji kullanımındaki büyük artış tahkim için de yararlı oldu. Özellikle dijitalleşme ile tahkim yargılamasının şekli, tarafların gereksinimlerini de dikkate alarak, zaman ve maliyet verimliliğini arttıracak şekilde değişti. Bu doğrultuda ve COVID-19 pandemisine önlem...
Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), 6 Mart 2018 tarihinde oldukça tartışmalı bir karara imza attı.[1] 1991 tarihli Hollanda-Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’nda yer alan tahkim klozunun Avrupa Birliği (“AB”) hukukuna aykırılığına hükmedilen Achmea kararı, yatırım tahkiminde uzun soluklu tartışmaları beraberinde...