805 Sayılı Kanun ve Tahkim Anlaşmasının Türkçe Yapılması Zorunluluğu Hakkında İstanbul BAM Kararları
Giriş
İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun (“805 Sayılı Kanun”) 10 Nisan 1926 tarihinde kabul edildi ve 22 Nisan 1926 tarihli ve 353 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu Kanun, Türk şirket ve müesseselerinin Türkçe kullanımına ilişkin çeşitli yükümlülükler getirmektedir. Bu eski kanun sadece dokuz madde içerir ve Türkiye dışında uygulanacak sözleşmeleri kapsamaz.
Yargıtay, son dönemde verdiği kararlarda, bu kanunu tahkim anlaşmalarına da uyguladı ve Türkçe yapılmayan tahkim anlaşmalarını geçersiz kıldı[1]. Bu makalede, anılan kanun ve tahkim anlaşmalarına etkisi hakkında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (“BAM”) 12. Hukuk Dairesi’nin güncel iki kararı incelenir.
Tahkim Anlaşmasında Türkçe Kullanma Zorunluluğu, Taraflardan Birinin Yabancı Olması Halinde Uygulanır Mı?
İncelenecek kararlardan ilki, İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesinin 13.2.2020 tarihli, 2020/19 E. ve 2020/184 K. sayılı kararıdır[2]. Bu kararda mahkeme, 805 sayılı Kanunun birinci maddesi ile ikinci maddesinin lafzı arasındaki farklar üzerinden hareket ederek, taraflardan biri yabancı ise, tahkim şartında Türkçe kullanma zorunluluğunun bulunmadığını ifade etmiştir. Karara göre, yabancı şirketlerin taraf olduğu işlemlerde Türkçe kullanma zorunluluğu ikinci maddede düzenlenir ve bu madde, birinci maddeden farklı olarak, “mukavele”lerin Türkçe yapılmasını aranmaz. Bu nedenle yabancı bir şirketin taraf olduğu ve Türkçe yapılmayan tahkim anlaşması geçerlidir ve bu anlaşmaya dayanarak ileri sürülen tahkim itirazının kabul edilmesi gerekir. Kararın ilgili bölümü şu şekildedir:
“Öte yandan davacı taraf İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında 805 sayılı Yasanın 1. maddesine dayanmakta, yabancı dilde yapılan tahkim sözleşmesinin hükümsüz olduğunu savunmaktadır. 805 sayılı Yasanın 1.maddesine göre "Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dâhilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar". Anılan Yasanın 2. maddesine göre ise bu zorunluluk, yabancı şirket ve müesseseler için, Türk müesseseleri ile Türkiye uyruğunda olan kişiler ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devlet kurumlarına ibraz zorunluluğunda bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir. Somut olaya döndüğümüzde, tahkim şartını içeren sözleşmenin bir tarafının yabancı şirket olması nedeniyle 805 sayılı yasanın 1. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacının bu konudaki istinaf nedenleri yerinde olmadığı gibi, ilk derece yargılamasında ileri sürülmeyen bu hususa yönelik istinaf nedeni yerinde değildir. O halde ilk derece mahkemesince, yasal sürede yapılan tahkim ilk itirazlarının kabulü ile (…) davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.”
Karar bu haliyle, oldukça eski olan ve günümüzdeki tahkim uygulamalarına pek de uygun olmayan 805 Sayılı Kanun’un tahkim anlaşmasına etkisini sınırlandırmak açısından oldukça olumludur. Zira bu karar ile tahkim anlaşmalarının Türkçe yapılması zorunluluğu, sadece iki Türk taraf arasındaki tahkim anlaşmaları ile sınırlandırılmıştır. Bu olumlu yaklaşıma rağmen, kararın 805 Sayılı Kanuna ne kadar uygun olduğu tartışılabilir. Zira kanunun ikinci maddesinde yabancı şirketlerin taraf olduğu “muamelelerin” Türkçe olması gerektiği açıkça ifade edilir. Sözleşmelerin ve dolayısıyla tahkim anlaşmalarının hukuken “muamele/işlem” niteliğinde olduğunda herhangi bir tereddüt yok iken, tahkim anlaşmalarının ikinci madde kapsamının dışında tutulmasının 805 Sayılı Kanun’a uygun olmadığı ileri sürülebilir[3].
Tahkim Anlaşmasının Atıf Yoluyla Kurulması Halinde Türkçe Kullanma Zorunluluğu Uygulanır Mı? Bu Zorunluluk Hangi Metin ve Hangi Taraf İçin Geçerlidir?
Bu makalede değinilecek ikinci karar, İstanbul BAM 12. Hukuk Dairesinin 13.02.2020 tarihli, 2019/2389 E. ve 2020/189 K. sayılı kararıdır[4]. Kararın ilgili bölümü şu şekildedir:
“[04/11/2017 tarihli] (…) (k)onişmentonun incelenmesinde navlun’un 19.10.2017 tarihli 056 sayılı çarterpartiye göre ödeneceği kaydı bulunmaktadır. 19.10.2017 tarihli çarterparti"nin davalı ... ile sigortalı ... arasında imzalandığı davalının kabulündedir. (…) 19.10.2017 tarihli çarterpartide müşterek avarya halinde Türk hukukuna göre Niğde"de tahkim yoluna gidileceği, ancak diğer hallerde ... kurallarının uygulanacağı hususunda atıf yapıldığı görülmektedir. Halefiyet gereği sigortalının kabul ettiği tahkim şartı sigortacıyı da bağlayacaktır. Ancak çarterpartinin her iki yanının da türk tabiyetindeki şirketler olduğu anlaşılmaktadır. 805 sayılı yasanın 1.maddesine göre "Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dahilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar". 805 sayılı yasanın 1. maddesi uyarınca Türk şirketlerinin Türkiye"de yaptığı sözleşmelerde Türkçe dilinin kullanılması zorunlu olup, bu zorunluluğa uyulmaksızın düzenlenen sözleşmeler ise aynı Kanun"un 4. maddesine göre geçersizdir. Buna göre ikinci kez atıf yapılan standart çarterpartinin tahkim hükümlerinin uygulanabilmesi için geçerli bir atıf bulunması gerektiğinden hareketle; 19.10.2017 tarihli çarterpartinin her iki yanı türk uyruklu olduğu halde yabancı dilde düzenlenmesi nedeniyle geçersiz bulunduğundan tahkim ilk itirazının reddi ile yargılamaya devam edilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden kararın kaldırılmasına yargılamaya devam edilmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.”
Bu kararda, tahkim anlaşmaları ile ilgili olarak birkaç önemli tespit dikkati çeker. Öncelikle mahkeme, konişmentoda çarterpartiye atıf yapmak suretiyle tahkim anlaşmalarının kurulmasını kabul eder[5]. Daha sonra, halefiyet yoluyla, sigortacının bu tahkim anlaşmasına taraf olduğunu da belirtir[6]. Mahkemeye göre, tarafların Türk olması nedeniyle, 805 Sayılı Kanun’un birinci maddesi uyarınca tahkim anlaşmasının Türkçe yapılması zorunluluğu konusunda bir tereddüt yoktur. Mahkeme, bu zorunluluğa aykırılık halinde 805 Sayılı Kanun’un dördüncü maddesinde öngörülen “dayanılan taraf lehine dikkate alınmayacağı” yaptırımını ise, “geçersizlik” olarak kabul eder.
Şimdiye kadar kararda değinilen hususlar, mahkemelerin genel görüşünün halihazırda bilindiği tartışmalara ilişkindi. Ancak mahkemenin kararı birkaç noktada, daha önceden pek tartışılmayan hususları gündeme taşır.
Öncelikle mahkeme, tahkim anlaşmalarında Türkçe kullanma zorunluluğunun, tahkim anlaşmalarının atıf yoluyla kurulması halinde de gözetileceğini ifade eder. Daha sonra bu zorunluluğun, tahkim şartının içinde bulunduğu metinde aranması gerektiğini ortaya koyar. Zira kararda görüldüğü üzere mahkeme konişmentonun hangi dilde yazıldığına değil, çarterpartinin hangi dilde yazıldığına odaklanmıştır. Bu karar, standart çarterpartilerin genellikle İngilizce kaleme alındığı gerçeği kapsamında değerlendirildiğinde, iki Türk taraf arasındaki deniz taşıma ilişkilerindeki tüm tahkim anlaşmalarının geçersiz olma riski gündeme gelecektir.
Kararda dikkat çeken son nokta ise, Türkçe kullanma zorunluluğuna dair olarak tahkim anlaşmasının tarafları incelenirken, halefiyet yoluyla daha sonradan tahkim anlaşmasına taraf olan sigortacının değil, çarterpartinin başlangıçtaki taraflarının dikkate alınmasıdır. Mahkeme kararında, Türkçe kullanma zorunluluğu açısından hangi tarafların gözetilmesi gerektiği tartışılmamıştır. Karara konu somut olayda sigortacının bir anonim şirket olarak Türk tabiiyetinde olması nedeniyle mevcut karar açısından bir fark yaratmayacak ise de, sözleşme taraflarının değişebileceği pek çok durumdan biri olan halefiyet halinde, 805 Sayılı Kanun’da öngörülen zorunluluğun hangi taraf açısından değerlendirmeye alınacağını tartışmak gerekirdi. Özellikle, yukarıda anılan ilk kararda ifade edildiği şekilde taraflardan birinin yabancı olması halinde tahkim şartının Türkçe olması zorunluluğu aranmayacak ise, bu tespit daha büyük önem taşır.
Sonuç
805 Sayılı Kanun’un tahkim anlaşmasına etkisi, kanun eski olmasına rağmen son dönemde gündeme gelen bir konudur. Bu tartışmadan önce tahkim anlaşmaları ile ilgili olarak tartışılan ve görüş ifade edilen bazı hususlar, 805 Sayılı Kanunun mahkeme önüne geldiği olaylar nedeniyle yeniden gündeme gelebilir. Bu makalede tartışıldığı gibi tahkim anlaşmasının atıf yoluyla kurulması, halefiyet halinde tahkim anlaşmasının bağlı olması vb. konular 805 Sayılı Kanun’da öngörülen zorunluluk bağlamında ek hukuki sorunlar ile gündeme gelebilir. Ülkenin tahkim uygulamasında son yıllarda yaşanan gelişmelerin zarar görmemesi nedeniyle, ve sonuca ulaşmış tartışmaları baştan yaşamamak için, 805 Sayılı Kanun’un yasa koyucu tarafından gözden geçirilmesi bir zorunluluktur.
[1] Balıkçı, Melissa: “Türkçe Kullanma Zorunluluğunun Tahkim Anlaşmasının Geçerliliğine Etkisi”, Erdem & Erdem Hukuk Postası, Ekim 2018.
[2] Karar için bkz. https://www.lexpera.com.tr/ictihat/bolge-adliye-mahkemesi/istanbul-bam12-hd-e-2020-19-k-2020-184-t-13-2-2020 (Erişim Tarihi: 06.04.2020). Karar hakkındaki değerlendirmeler için bkz. Aküzüm, Dr. Ural: “Karar İncelemesi: 805 Sayılı Kanun & Tahkim Dilinin Türkçe Olması Zorunluluğu”.
[3] Aküzüm, s. 3-4.
[4] Karar için bkz. https://www.lexpera.com.tr/ictihat/bolge-adliye-mahkemesi/istanbul-bam12-hd-e-2019-2389-k-2020-189-t-13-2-2020 (Erişim Tarihi: 06.04.2020).
[5] Işık, Fatih: “Tahkim Anlaşmalarının Atıf (Incorporation) Yoluyla Kurulması”, Erdem & Erdem Hukuk Postası, Haziran 2015
[6] Öner, Duygu: “Tahkim Anlaşmasının Halefiyet İlkesi Uyarınca Sigortacıya Teşmili”, Erdem & Erdem Hukuk Postası, Temmuz 2018.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
ICC Tahkim ve ADR Komisyonu (“Komisyon”), olası uyuşmazlıkların önlenmesi ve tüm paydaşların ilişkilerinin güçlendirilmesi amacıyla alternatif uyuşmazlık çözüm (“ADR”) mekanizmalarına ilişkin farkındalığı artırmak amacıyla yeni bir rehber ve rapor yayımladı. Uyuşmazlıkların Etkin Yönetimi Rehberi, en uygun...
Birleşme ve Devralmalar (“M&A”), şirketlerin veya varlıkların birleşme, devralma, varlık satın alma veya yönetimin devralması gibi çeşitli finansal işlemler yoluyla yeniden yapılandırılmasını ifade eder. Bu Hukuk Postası Makalesi, hakem heyetleri önüne gelen M&A uyuşmazlıklarını ele alır.
Tahkim uygulaması çerçevesinde esasa girme yasağı (revision au fond) mahkemelerin bir hakem kararını incelerken uyuşmazlığın esasına dair bir inceleme yapmayacakları anlamını taşır. Bu yasak en temelde iptal davaları ile tenfiz süreçlerinde karşımıza çıkar. Bir hakem kararına karşı başvurulabilecek tek kanun...
Türk hukukunda taraflar, üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri haklarla ilgili olarak doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların hakemler tarafından çözülmesi konusunda anlaşma yapabilir. Bununla birlikte, taşınmazın aynına ilişkin haklar ile iflas hukuku, aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar gibi...
4 Eylül 2020 tarihinde, Milletlerarası Ticari Tahkim Konseyi (“ICCA”) çatısı altında bir çalışma grubu “Milletlerarası Tahkimde Fiziki Duruşma Hakkı Mevcut Mudur?” başlıklı bir araştırma projesine başladı. Covid-19 salgını nedeniyle birçok tahkim duruşması çevrimiçi olarak gerçekleştirildi...
Dubai Uluslararası Tahkim Merkezi, 25 Şubat 2022 tarihinde tahkim kurallarını değiştirdi. 2022 Tahkim Kuralları 2 Mart 2022 tarihinde yayınlandı ve 21 Mart 2022 tarihinde yürürlüğe girdi. Kurallar 21 Mart 2022’den sonra yapılan tahkim davalarına uygulanır, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde tahkim...
Achmea’nın AB-içi yatırım uyuşmazlıklarında doğurduğu tartışma katlanarak devam ediyor. Son olarak Paris İstinaf Mahkemesi, Polonya aleyhine sonuçlanan yatırım tahkimlerinde verilen hakem kararlarının Achmea gözetilerek iptaline hükmetti...
Türk hukukunda hakem kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yolu, iptal davası olarak düzenlenir. Yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği tahkim yargılamalarında 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu (“MTK”) uygulama alanı...
Bilindiği üzere Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) bir kararı sonrasında AB-içi uyuşmazlıkların tahkimde görülmesi ve özellikle Enerji Şartı Anlaşması (“EŞA”) altında tahkim konusunda sorunlar ortaya çıkmıştır...
Şirketler hukukunda tahkim uygulaması tahkime elverişlilik konusu başta gelmek üzere birçok açıdan tartışmalı unsurlar barındırır. Bu uyuşmazlıkların tahkime elverişli olduğunun kabul edildiği hukuk sistemlerinde dahi esas sözleşmeye tahkim şartının konulup konulamayacağı...
Yargılama süreçlerine doğrudan etkisi olan teknoloji kullanımındaki büyük artış tahkim için de yararlı oldu. Özellikle dijitalleşme ile tahkim yargılamasının şekli, tarafların gereksinimlerini de dikkate alarak, zaman ve maliyet verimliliğini arttıracak şekilde değişti. Bu doğrultuda ve COVID-19 pandemisine önlem...
Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”), 6 Mart 2018 tarihinde oldukça tartışmalı bir karara imza attı.[1] 1991 tarihli Hollanda-Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’nda yer alan tahkim klozunun Avrupa Birliği (“AB”) hukukuna aykırılığına hükmedilen Achmea kararı, yatırım tahkiminde uzun soluklu tartışmaları beraberinde...