Yargıtay Kararları Işığında Adi Ortaklıkların Tasfiyesi
Giriş
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri ortaklık tipidir. Adi ortaklıklar, tüzel kişiliği bulunmayan ve kanunen düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici özelliklerini taşımayan ortaklıklardır. Aksi sözleşmede kararlaştırılmadığı takdirde, adi ortaklık ortaklarının katılım payları ortaklığın amacının gerektirdiği önem ve nitelikte ve birbirine eşittir[1]. Adi ortaklığın fesih veya tasfiye ile sona ermesinin iki sonucu bulunur. Bunlar, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi ve ortaklığın tasfiyesidir. Adi ortaklığın tasfiye usulü TBK’da düzenlenmektedir. Yargıtay, son dönemde ortaya koyduğu içtihatlarla TBK’daki tasfiye düzenlemelerine ek olarak, mahkemelerin adi ortaklıkların tasfiye usulünde dikkat etmeleri gereken hususları ortaya koymaktadır. Bu makalede adi ortaklıkların tasfiye usulü, Yargıtay kararları ışığında incelenmiştir.
TBK Çerçevesinde Adi Ortaklıkların Tasfiyesi
TBK’nın 639. maddesi uyarınca, adi ortaklık, (i) ortaklık amacının gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkansız hale gelmesiyle, (ii) ortaklardan birinin ölmesiyle, (iii) bir ortağın kısıtlanması, iflası veya tasfiyedeki payının cebri icra yoluyla paraya çevrilmesiyle, (iv) bütün ortakların oybirliğiyle verdikleri kararla, (v) ortaklık süresinin dolmasıyla, (vi) feshi bildirim hakkı saklı tutulmuş veya ortaklık belirsiz süre için ya da ortaklardan birinin ömrü süresince kurulmuşsa, ortağın fesih bildiriminde bulunmasıyla, (vii) haklı sebeplerin bulunması halinde fesih istemi üzerine her zaman mahkeme kararıyla sona erer.
TBK 644 uyarınca, adi ortaklıklarda tasfiye, aksi ortaklık sözleşmesinde belirtilmediği sürece bütün ortaklıkların elbirliği ile yapılır. Ortaklar tasfiye işlerini yürütmek üzere bir tasfiye memuru atayabilirler. Bu kişiye ödenecek ücret ortak malvarlığından, buna imkan bulunmazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Aynı hükmün dördüncü fıkrasına göre, tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hakim tarafından çözülür.
TBK’nın “Kazanç ve Zararın Paylaşılması” başlıklı 643. maddesi uyarınca, ortaklığın borçları ödendikten, ortakların vermiş oldukları avanslar, yaptıkları giderler ve katılım payları iade edildikten sonra bakiye kazanç veya zarar ortaklar arasında paylaştırılır. Bu noktada belirtmek gerekir ki; TBK’ya göre, fesih veya tasfiye ortaklığın borçlarını ortadan kaldırmayacak, aksine, ortaklar sona ermeden sonra da üçüncü kişilere karşı üstlenilen yükümlülüklerden müşterek ve müteselsilen sorumlu olacaklardır.
Yargıtay Kararları Çerçevesinde Adi Ortaklıkların Tasfiyesi
Yakın tarihli Yargıtay kararlarına göre[2], tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılması olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle tasfiye, tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup, hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasif arasındaki farkı ortaya koyma amacını taşır[3].
Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi (“Yargıtay”) adi ortaklığın tasfiyesi ve feshine ilişkin yakın tarihli üç karar vermiştir. Bu kararlar ile adi ortaklıkların tasfiye usulünde TBK kurallarına ek olarak uyulması gereken esasların çerçevesi çizilmiş ve dikkat edilmesi gereken hususlar belirtilmiştir. Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi’nin E.2014/11009 K.2014/15095 sayılı ve 18.11.2014 tarihli kararında davacı ve davalının aralarında dava konusu inşaatı birlikte yapmak üzere adi ortaklık kurmuşlardır. Ancak, bilirkişi raporundan anlaşıldığı üzere inşaatın tamamlandığı ve ortaklık amacının gerçekleştiği tespit edilmiştir. Yargıtay, davacının adi ortaklığa ilişkin sermaye payını talep etmesinin aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyesini de kapsadığını belirtmiştir. Bu doğrultuda, Yargıtay adi ortaklıkların tasfiyesinde mahkemelerin izlemeleri gereken yolu belirlemiştir.
Karara göre, mahkeme öncelikle ortaklık sözleşmesinde tasfiye usulüne ilişkin bir hüküm bulunup bulunmadığını tespit eder. Böyle bir hüküm var ise tasfiye prosedürünü buna göre yürütür. Eğer tasfiye hükmü bulunmuyorsa, mahkeme, ortaklardan bir tasfiye memuru atamalarını ister. Ortaklar tasfiye memuru atamada anlaşamazlarsa, mahkeme ortaklık konusunda uzman bir veya üç adet tasfiye memurunu re’sen atar. Tasfiye işlemleri, atanacak olan tasfiye memurunca yürütülecektir. Yargıtay, söz konusu kararında, tüm tasfiye işlemlerinin (yerine göre uzamak veya kısalmak kaydıyla) üçer aylık sürelerden oluşan üç aşamada gerçekleştirileceğinden bahsetmiş ve mahkemelerin tasfiye memurları aracılığıyla yürüteceği tasfiye işlemlerini sıralamıştır. Buna göre; mahkeme öncelikle yönetici ortaktan harcamalara ilişkin hesap listesini ister. Yönetici ortağın bu listeyi vermemesi, hesap verme yükümlülüğünden kaçındığı anlamına gelecektir.
Ortaklar arasında hesap listesi üzerinde uyuşmazlık çıkması durumunda bu uyuşmazlık, ortaklardan toplanan deliller vasıtasıyla çözüme kavuşturulur. Çıkarılan hesap listesi doğrultusunda, gelir giderler, ortaklığın aktif ve pasifi belirlenir. Bu belirlemeye esas belgelerin ortaklık amacını gerçekleştirmek için uygun olup olmadığı denetlenir ve nihayetinde ortaklığın malvarlığı değeri tespit edilir. Borçlar aktiflerden mahsup edilir. Bunun üzerine, ortakların vermiş oldukları avanslar, yaptıkları giderler ve koymuş oldukları sermayeler iade edilir. Tüm bu aşamalardan sonra kalan kazanç veya zarar ortaklar arasında paylaştırılır ve tasfiye tamamlanır. Aynı kararda Yargıtay, adi ortaklık ortaklarından birinin sermaye koyma borcunu yerine getirmemesinin tasfiyeye engel olmayacağını sadece tasfiye esnasında gözetilmesi gereken bir husus olduğunu belirtmiştir.
Yargıtay’ın E.2014/10535 K.2014/15088 sayılı ve 18.11.2014 tarihli kararında davacı ve davalı arasında tekstil artıklarının toplanarak bunların ticaretinin yapılması amacıyla kurulmuş bir adi ortaklık söz konusudur. Davacı, ortaklık gelirleri ile alındığı halde davalı adına tescil edilen taşınmazdaki payını talep etmektedir. Yargıtay, ortaklık gelirlerinin tasfiyeden önce taksim edilemeyeceğini, tasfiyeye kadar gelirler üzerinde elbirliği mülkiyeti bulunduğunu, bu nedenle tasfiye işleminin gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yargıtay, söz konusu kararında, bir önceki kararında değinmiş olduğu tasfiye işlemlerinin gerçekleştirileceği üç aşamanın neler olduğunu açıklamıştır. Buna göre; birinci aşamada, ortaklığın tüm malvarlığı belirlenmeli, yönetici ortaktan ortaklık hesabı istenmeli, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli ve bu husustaki itirazlar, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir. İkinci aşamada, ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan “resmi tasfiye” hükümleri kıyasen uygulanarak gerçekleştirilmeli, şayet mallar mevcut değilse malların değerleri bilirkişi marifetiyle tespit edilmelidir. Üçüncü ve son aşamada ise; bir ve ikinci aşamada tespit edilen değerden öncelikle borçlar ödenmeli, ortaklara verdikleri avanslar, yaptıkları giderler ve katılım payları iade edilmeli, bunun sonucunda bakiye kazanç veya zarar ortaklara dağıtılmalıdır. Görüldüğü üzere, Yargıtay, önceki kararında sıraladığı tasfiye işlemlerini söz konusu kararında aşamalara ayırmış ve mahkemeler için adeta bir adi ortaklık tasfiye yol haritası çıkarmıştır.
Yargıtay’ın E.2014/13639 K.2015/1168 sayılı ve 20.01.2015 tarihli kararında davacı ve davalı arasında bir inşaat yapmak amacıyla adi ortaklık kurdukları, inşaatın tamamlanarak fesih ve tasfiye talep edildiği tespit edilmiştir. Yargıtay, söz konusu kararda belirlemiş olduğu tasfiye işlemlerine ve bu işlemlerin gerçekleştirileceği aşamalara değinmiştir. Önceki iki kararına ek olarak Yargıtay, tarafların ortaklık masrafları konusunda uyuşamamaları durumunda, ortaklık değerinin hangi değer üzerinden tespit edileceğini açıklığa kavuşturmuştur. Söz konusu karara konu ortaklığa ait inşaatlar için yapılan masraflar ve inşaata ilişkin bağımsız bölümlerin satışı konusunda uyuşamadıklarının tespiti halinde, inşaat maliyetinin Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın birim fiyatlarına göre değil, yapıldığı tarihteki olağan rayice göre tespit edilecektir. Yargıtay bu karar ile ortaklık amacı için yapılan masrafların değerlemesinde rayiç değerlerin esas alınacağını karara bağlamıştır.
Sonuç
Adi ortaklıklarda fesih ve tasfiye usulü, TBK 639 ve devamı maddelerde düzenlenmektedir. Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesi, TBK’da belirlenmiş olan usule ek olarak tasfiyeye ilişkin bir yol haritası çizmiştir. Buna göre; mahkemeler, adi ortaklıkların tasfiye işlemlerini çoğunlukla üçer aylık sürelerden oluşan üç aşamada gerçekleştirmelidirler. Yargıtay’ın adi ortaklıklarda fesih ve tasfiye sürecine ilişkin olarak arka arkaya, aynı doğrultuda karar yayınlaması, prosedürün bu doğrultuda gerçekleştirilmesine yönelik bir içtihat oluşturma çabası olarak kabul edilebilir.
- Nisan 2014 tarihli makale için lütfen bkz. http://www.erdem-erdem.av.tr/articles/adi-ortakliklar/.
- Y3HD, E.2014/11009 K.2014/15095, T.18.11.2014 (Yargıtay Kararları Dergisi, Cilt: 41, Sayı: 1, Ocak 2015).
- Y3HD, E.2014/10535 K.2014/15088, T.18.11.2014 (Yargıtay Kararları Dergisi, Cilt: 41, Sayı: 2, Şubat 2015).
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar (“32 Sayılı Karar”) ve 2008-32/34 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ ile bazı sözleşmelerin sözleşme bedelleri ile bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize...
Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...
Sözleşmeler hukuku bakımından genel prensip sözleşme serbestisi veya diğer bir deyişle irade serbestisi olmasına rağmen, sorumsuzluk antlaşmaları bakımından, tarafların iradelerine tamamen bir serbesti tanınmamış ve sorumsuzluk antlaşmalarının geçerliliği Türk Borçlar Kanunu’nun...
Anayasa Mahkemesi 14.09.2021 tarihli ve 2018/25663 başvuru numaralı kararında (“Karar”) yaptığı inceleme sonucunda, başvurucu Cahide Demir’in üçüncü kişinin borcunun teminatı olarak kendi taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin, söz konusu üçüncü kişi borçlunun kredi borcunu...
Genel işlem koşulları, yalnızca tüketici işlemlerinde değil; otomotiv, bankacılık, sigortacılık, telekomünikasyon ve enerji gibi belirli sektörlerdeki ticari işlemlerde de yaygın olarak kullanılır. Nitekim, genel işlem koşulları...