Ticari İlişkilerde Borcun Üstlenilmesinde Şirket Çalışanlarının Rolüne İlişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

30.11.2023 Piraye Erdem

Giriş

Ticari ilişkilerin sürdürülmesinde ve ticari uyuşmazlıkların çözümünde kritik role sahip borcun üstlenilmesi ve üçüncü kişinin fiilini (edimini) üstlenme kurumlarının birbiri ile sıklıkla karıştırıldığı görülür. Bu karışıklığı gidermek adına önemli değerlendirmeler içeren Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (“YHGK”) 2021/928 E., 2023/132 K. sayılı ve 01.03.2023 tarihli kararı (“Karar”), söz konusu kavramların ayırt edici noktalarına dair önemli değerlendirmeler içerir. Ek olarak Karar, özellikle şirketler arasındaki alacak-borç ilişkisinin doğmasında şirket çalışanlarının rolü ve bu ilişkinin hukuki sonuçlarına dair prensip bir karar olma özelliği gösterir. 

Bu makalede, Karar’ın temel noktaları irdelenerek borcun üstlenilmesi ve üçüncü kişinin fiilini taahhüt kavramları karşılaştırılacak ve ilk derece mahkemesi ile Karar arasındaki farklılıklar üzerinde durulacaktır. 

Ticari İlişkilerde Borcun Üstlenilmesinde Şirket Çalışanlarının Rolüne İlişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
% 0

Uyuşmazlık Konusu Olay, İlk Derece Mahkemesi ve Özel Daire Kararları

Kararın temelini oluşturan uyuşmazlık, davacı şirketin, davalı şirket aleyhine başlattığı icra takibine itiraz edilmesi ve bu itirazın iptali talebi üzerine doğmuştur. Davacı şirketin başlattığı icra takibine davalı tarafça “taraflar arasında herhangi bir alım-satım sözleşmesi bulunmadığı ve icra dosyasında mevcut mutabakat formunda şirketin imza ve kaşesinin mevcut olmadığı” ileri sürülerek itiraz edilmiştir.

İlk derece mahkemesi tarafından itirazın iptali davasında, icra takibine dayanak teşkil eden mutabakat metninde davalı şirket imzasının bulunmadığı belirtilerek davalı şirketin söz konusu borçtan sorumlu tutulamayacağı değerlendirilmiştir. Uyuşmazlığa ilişkin verilen bu ilk hükümde, salt davacı ile dava dışı borçlunun anlaşması suretiyle dava konusu alacağın davalıdan talep edilemeyeceği gerekçesiyle itirazın iptali talebinin reddine karar verilmiştir. Davacının temyiz istemi üzerine bu karar bozulmuş ve yargılamanın devam eden aşamalarında ilk derece mahkemesi ve özel daire tarafından farklı gerekçelerle birden çok karar tesis edilmiştir.

Özel daire tarafından verilen son bozma kararında dikkat çeken ve uyuşmazlığın çözümünde de kritik rol oynayan husus, yöneticilerinin talimatı doğrultusunda şirket çalışanı tarafından gönderilen virman talimatları içerir e-postalar ve bu e-postaların ilgili şirket açısından bağlayıcılığı olmuştur. Zira davacı şirket, davalı şirket çalışanı tarafından gönderilen e-posta ve belgeleri, borcun davalı şirket açısından bağlayıcı olduğunu ve davalının bu borcu ödeme yükümlülüğünü kabul ettiğini ispat etmek amacıyla kullanmıştır. Ancak ilk derece mahkemesi, bozma kararları sonrası tesis ettiği nihai kararında, e-postaları gönderen kişinin davalı şirket muhasebe çalışanı olduğunu ve bu nedenle şirketi bağlayıcı herhangi bir tasarrufta bulunma yetkisinin bulunmadığını değerlendirmiştir. Ayrıca söz konusu virman talimatlarında davalı şirketin imzasının bulunmadığına, bu nedenle davalı şirketin dava dışı borçlunun borcunu üstlenmiş sayılamayacağına, borcun nakli (üstlenilmesi) için borcu üstlenen ile alacaklı arasında bir sözleşmenin var olması gerektiğine dikkat çekilmiştir.

Tüm bunlara karşılık, özel dairenin üçüncü ve son bozma kararında, davalı şirket çalışanı tarafından yazılan e-postaların davalıyı bağladığı değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, davacı ile davalı arasında davacı lehine borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulduğu sonucuna varılmıştır. Ancak ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönünde direnme kararı vermesi üzerine uyuşmazlık YHGK önüne gelmiştir.

Borcun Üstlenilmesi ve Üçüncü Kişinin Fiilini Taahhüt

YHGK kararının irdelenmesinden önce, uyuşmazlığın yorumlanmasında ve çözümünde kritik bir rol oynayan “borcun üstlenilmesi” ve “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” kavramlarına odaklanmakta fayda görülür. Makalemizin devamında öncelikle bu iki kurumun öğretideki tanım ve özelliklerine yer verilecek, akabinde bu iki kurum özelinde YHGK kararı irdelenecektir.

Borcun Üstlenilmesi (Nakli)

Alacağın devrinin tam karşıtı niteliğindeki borcun üstlenilmesinde borç ilişkisinin pasif süjesi, bir başka deyişle borçlu tarafı değişmektedir. Bilindiği üzere bir alacağın tahsil kabiliyetine sahip olması borçlunun şahsı ile yakından ilişkilidir (iuris vinculum). Borcun üstlenilmesinde de borç, üçüncü bir kişiye geçtiğinden bu durum alacaklı açısından bazı riskler barındırmaktadır.[1] Dolayısıyla, alacaklının onayı borcun üstlenilmesinde gerekli ve önemlidir.[2] Özetle, borcun üstlenilmesinde temel nokta, üçüncü kişinin, münferit bir borç bakımından[3] alacaklının rızası[4] ile borçlunun yerini almasıdır.[5]

Borcun üstlenilmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 195 – 204 arasında “iç üstlenme” ve “dış üstlenme” olmak üzere iki farklı alt başlıkta ele alınmaktadır. Borcun iç üstlenilmesi, borçlu ile borcu üstlenen üçüncü kişi arasındaki ilişkiyi ifade ederken; üçüncü kişi ile alacaklı arasındaki ilişkide borcun dış üstlenilmesi gündeme gelir.

Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi imzalayan kişi, borcu bizzat ifa ederek ya da alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarmaktadır.[6] Ancak borcun iç üstlenilmesi, gerçek anlamda borcun üstlenilmesi anlamına gelmemektedir. Zira bu durum borcun borçlusunu değiştirmemekte, sadece borçlu ile üçüncü kişi arasında adeta borcun dış üstlenilmesine hazırlık niteliğinde bir hukuki ilişkiden ibaret kalmaktadır. Alacaklı, iç üstlenme sözleşmesinin tarafı olmadığı gibi bu sözleşmenin kurulmasına izin vermesi de gerekmez.[7] 

Borcun dış üstlenilmesi ise, alacaklı ile borcu üstlenen arasında bir sözleşme niteliğinde olup bu sözleşmenin kurulması ile borçlu borcundan kurtulur ve yeni borçlu, borcu üstlenen taraf olarak kabul edilir. Gerçek anlamda borç üstlenme olarak da nitelendirilebilecek bu yöntemde, yalnız münferit bir borcun borçlu tarafı değişmekte ve borç ilişkisinin varlığı aynen sürmektedir. Bu noktada, borçlunun dış üstlenme sözleşmesine katılması gerekmediği gibi izin vermesi de gerekmez. Hatta borçlu itiraz etse dahi taraflar borcun dış üstlenmesi sözleşmesini yapma imkanına sahiptir.[8]

Şarta bağlı, seçimlik, kısmi, zamanaşımına uğramış borçların dahi üstlenilmesi hukuken mümkündür.

Üçüncü Kişinin Fiilini Taahhüt (Üstlenme)

Üçüncü kişinin fiilini taahhüt ise, bir kimsenin üçüncü bir kişinin belirli bir edimde ya da fiilde bulunacağı konusunda taahhütte bulunmasıdır.[9] Böylelikle, üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden borçlu, üçüncü kişinin edimini garanti ederek kendisi borç altına girmektedir.[10]

TBK m. 128/1 ile düzenlenen üçüncü kişinin fiilini taahhütte, “Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” Madde hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere, üçüncü kişinin edimini garanti eden, edim ifa edilmediğinde yalnızca edimi değil, ifa etmemeden doğan zararı tazmin borcu altına da girer. Uygulamada bu durumun en sık rastlanan örneğini banka teminat mektupları oluşturur.[11]

YHGK nezdinde yapılan tartışmalarda “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” kavramının borcun üstlenilmesi ile karşılaştırmalı olarak ele alındığı görülür. İki kurum arasında YHGK tarafından tespit edilen makalemizin devamında inceleme konusu edilir.

YHGK Kararı

YHGK, e-posta yazışmalarındaki virman ile ilgili virman talimatlarında davalı şirketin imzası bulunmadığından tarafları bağlayıcı bir borcun üstlenilmesi sözleşmesi varlığını kanıtlamadığı yönündeki ilk derece mahkemesi yaklaşımını hatalı bulmuştur.

YHGK öncelikle; davacı, davalı ve icra takibine dayanak olarak sunulan mutabakat metninde isimleri geçen dava dışı şirketler arasında imzalanmış geçmiş tarihli alım-satım sözleşmesini, borç tasfiye sözleşmesini, söz konusu şirketlerin ticaret sicil kayıtlarını ve mutabakat formu hükümlerini incelemiştir. Böylece taraflar arasında süregelen ilişkiyi derinlemesine irdeleyerek davanın tarafları ile dava dışı şirketler arasında e-posta yazışmaları aracılığıyla yapılan virman işlemlerinin gerekçelerini ve dolayısıyla dava dışı şirketin davacıya olan borcunun, davalı şirkete nakledilme sebebini ortaya koymuştur. Bir başka deyişle, YHGK, davalı şirketin inkarına ve mutabakat belgesinde imzası bulunmamasına rağmen, tüm tarafların dahil olduğu sözleşme, tutanak ve mutabakat belgesi hükümlerini bir arada değerlendirerek borcun naklinin altında yatan sebepleri açığa çıkarmıştır.

Karar’da dikkat çeken en önemli değerlendirmelerden biri kuşkusuz borcun üstlenilmesinde çalışanların pozisyonuna ilişkindir. YHGK tarafından yargılamada delil olarak sunulan e-posta yazışmaları ele alınır ve davalı şirketi borç altına sokmaya yönelik ifadelerin şirketin finans bölümünde görev yapan ve yöneticilerin talimatı ile işlem yapan bir çalışan olduğu tespit edilir. Ayrıca -bu çalışan tarafından gönderilen tüm e-postaların bilgi/cc kısmında şirket yetkilileri, genel müdür yardımcıları ve yönetim kurulu üyelerinin bulunduğu görülür. Tüm bu delillerin değerlendirilmesi sonucunda, davalı şirket çalışanı tarafından kurumsal e-posta adresinden gönderilen e-postalar ve bu e-postalarda yer alan virman talimatları davalı şirket açısından bağlayıcı kabul edilmiş ve böylece borcun naklinin gerçekleştiği belirtilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında borcun naklinden söz edilemeyeceği, zira borcun naklinde iki tarafın anlaşması gerektiği, bu nedenle üçüncü kişinin fiilini taahhüdün somut olaya uygulanabileceği de öne sürülmüştür. Ancak yukarıda açıklanan nedenlerle, kurumsal e-posta yazışmalarının ve virman talimatlarının, davalı şirketin borcu üstlenme iradesini açıkça ortaya koyduğu ve bu işlemlerin davalıyı hukuki olarak bağladığı sonucuna varılmıştır.

Sonuç

YHGK tarafından verilen bu Karar ve gerekçesi, borcun üstlenilmesi (nakli) ve üçüncü kişinin fiilinin taahhüdü konularına yeni bir boyut kazandırmıştır.

Karar gerekçesinde, davalı şirket çalışanlarının kurumsal e-posta hesapları üzerinden yöneticilerinin talimatı ile yaptığı yazışmalar, bu yazışmalarda yer alan virman talimatları ve e-postaların bilgi/cc bölümünde imza yetkilileri, genel müdür yardımcıları ve yöneticilerin bulunması borcun naklinin varlığı için yeterli kabul edilmiştir. Bu yaklaşım, şirket çalışanlarının eylemlerinin, şirket adına yaptıkları yazışma ve işlemlerin hukuki bağlayıcılığının önemini gözler önüne sermektedir.

Sonuç olarak şirketlerin, çalışanlarının günlük iş akışı sırasında gönderdikleri e-postalar nedeniyle büyük hukuki sorumluluklar altına girebildiği görülmektedir. Bu nedenle, çalışanların yetki sınırlarının net bir şekilde çizilerek şirketler tarafından uygun denetim mekanizmalarının işletilmesi büyük önem arz etmektedir.

Kaynakça
  • Öyle ki, erken dönem ve klasik dönem Roma Hukuku’nda, borç ilişkisinin alacaklı ile borçlu arasında çok sıkı kişisel bir ilişki (iuris vinculum) yarattığı düşüncesiyle borcun devredilebilir olduğu kabul edilmemiştir. Bu konuda bkz.: Özcan, Didem: Borcun Üstlenilmesi, On İki Levha Yayıncılık, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2017, s. 11.
  • Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 24. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2019, s. 1391. 
  • Nomer, Halûk N.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 14. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2015, s. 454-455.
  • Alacaklının rızası olmadan borcun üstlenilmesi gerçekleşemez. Bu yönüyle borcun üstlenilmesi alacağın devrinden ayrılır. Bkz.: Didem,, s. 6-7.
  • Tercier, Pierre / Pichonnaz, Pascal / Develioğlu, H. Murat: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 2. Baskı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2020, s. 610.
  • Oğuzman, Kemal / Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, 16. Bası, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2021, s. 616.
  • Eren, s. 1393.
  • Eren, s. 1398. 
  • Oğuzman / Öz, s. 425.
  • Nomer, s. 412. 
  • Oğuzman / Öz, s. 426-427.

Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.

Diğer İçerikler

Tahliye Davalarında Konut Gereksinimi
Hukuk Postası
Tahliye Davalarında Konut Gereksinimi

Genel hatlarıyla gereksinim nedeniyle tahliye davası, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 350’nci maddesinde düzenlenen ve kiralanan taşınmazı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri olarak kullanma zorunluluğu bulunması halinde...

Borçlar Hukuku 31.10.2023
Kira Sözleşmelerinde Dövizle Ödeme Yasağı
Hukuk Postası
Kira Sözleşmelerinde Dövizle Ödeme Yasağı

Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar (“32 Sayılı Karar”) ve 2008-32/34 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ ile bazı sözleşmelerin sözleşme bedelleri ile bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize...

Borçlar Hukuku 31.03.2023
Munzam Zararın İspatına Dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Postası
Munzam Zararın İspatına Dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...

Borçlar Hukuku 31.01.2023
Sorumsuzluk Antlaşmalarının Hükümsüzlüğü
Hukuk Postası
Sorumsuzluk Antlaşmalarının Hükümsüzlüğü

Sözleşmeler hukuku bakımından genel prensip sözleşme serbestisi veya diğer bir deyişle irade serbestisi olmasına rağmen, sorumsuzluk antlaşmaları bakımından, tarafların iradelerine tamamen bir serbesti tanınmamış ve sorumsuzluk antlaşmalarının geçerliliği Türk Borçlar Kanunu’nun...

Borçlar Hukuku 30.09.2022
Anayasa Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkı’nın İhlaline İlişkin Cahide Demir Başvurusu
Hukuk Postası
Anayasa Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkı’nın İhlaline İlişkin Cahide Demir Başvurusu

Anayasa Mahkemesi 14.09.2021 tarihli ve 2018/25663 başvuru numaralı kararında (“Karar”) yaptığı inceleme sonucunda, başvurucu Cahide Demir’in üçüncü kişinin borcunun teminatı olarak kendi taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin, söz konusu üçüncü kişi borçlunun kredi borcunu...

Borçlar Hukuku Mayıs 2022
Yargıtay Kararları Işığında Adi Ortaklıkların Tasfiyesi
Hukuk Postası
Borçlar Kanunu Hükümleri Uyarınca Sorumsuzluk Anlaşmaları
Hukuk Postası
Genel İşlem Koşullarında Yazılmamış Sayılma Yaptırımı
Hukuk Postası
Genel İşlem Koşullarında Yazılmamış Sayılma Yaptırımı

Genel işlem koşulları, yalnızca tüketici işlemlerinde değil; otomotiv, bankacılık, sigortacılık, telekomünikasyon ve enerji gibi belirli sektörlerdeki ticari işlemlerde de yaygın olarak kullanılır. Nitekim, genel işlem koşulları...

Borçlar Hukuku Ocak 2022
Türk Hukukunda Bitcoin’in Yeri
Hukuk Postası
Türk Hukukunda Bitcoin’in Yeri
Borçlar Hukuku Kasım 2020
EFET Elektriğin Teslimi ve Kabulüne İlişkin Genel Sözleşmesi
Hukuk Postası
Sorumluluk Hukuku Alanında Yeni Bir Oyuncu: Yapay Zeka
Hukuk Postası
EPC Sözleşmelerinde Beklenmeyen Hal Uygulamaları
Hukuk Postası
Kira Sözleşmelerinde Yeni Dönem
Hukuk Postası
Kira Sözleşmelerinde Yeni Dönem
Borçlar Hukuku Haziran 2020
Türk Hukukunda Paralel Borçluluk ve Hukuki Niteliği
Hukuk Postası
Grup İçi Borçlanma
Hukuk Postası
Grup İçi Borçlanma
Borçlar Hukuku Aralık 2018
Banka Teminat Mektupları
Hukuk Postası
Banka Teminat Mektupları
Borçlar Hukuku Eylül 2017
Türkiye’de Elektronik Sözleşmeler
Hukuk Postası
Türkiye’de Elektronik Sözleşmeler
Borçlar Hukuku Temmuz 2017
Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Sözleşmeleri
Hukuk Postası
Kiralayanın Hapis Hakkı
Hukuk Postası
Kiralayanın Hapis Hakkı
Borçlar Hukuku Nisan 2017
Taşınır Rehni Kanunu ve Getirdiği Yenilikler
Hukuk Postası
Gelecekteki Olgularda Yanılma Temelde Yanılma Oluşturur mu?
Hukuk Postası
Türk Hukuku’nda Ceza Koşulu (Cezai Şart)
Hukuk Postası
Türk Hukuku’nda Ceza Koşulu (Cezai Şart)
Borçlar Hukuku Eylül 2016

Yaratıcı hukuk çözümleri için iletişime geçin.