Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Sözleşmeleri
28 Ekim 2016 tarihli 29871 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan ve 1 Ocak 2017 itibariyle yürürlüğe giren 6750 sayılı Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu’na (“Kanun”) dayanarak çıkartılan ikincil düzenlemeler 31 Aralık 2016 tarihli 29935 (3. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak Kanun ile aynı tarihte yürürlüğe girmişlerdir. Söz konusu düzenlemeler ile özellikle küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin (KOBİ) finansmana erişimlerinde güvence olarak kullanabilecekleri alternatif bir yöntem olarak taşınır rehni, mevcut düzenlemelere bir takım yenilikler[1] getirmiştir. Kanun ve ikincil mevzuatın yürürlüğe girmesiyle ticari işlemlerde giderek daha yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanan taşınır rehninin uygulaması da yavaş yavaş şekillenmektedir. Bu kapsamda, hazırlanan taşınır rehni sözleşmelerinin (“Taşınır Rehni Sözleşmesi”) içeriği ve geçerliliği önem arz etmektedir.
Uygulanacak Mevzuat ve Taşınır Rehni
Kanuna dayanarak çıkartılan ikincil düzenlemeler, Ticari İşlemlerde Rehin Hakkının Kurulması ve Temerrüt Sonrası Hakların Kullanılması Hakkında Yönetmelik (“Uygulama Yönetmeliği”), Ticari İşlemlerde Taşınır Varlıkların Değer Tespiti Hakkında Yönetmelik (“Değerleme Yönetmeliği”) ve Rehinli Taşınır Sicili Yönetmeliği’nden oluşmaktadır. Kanun ve Uygulama Yönetmeliği, diğer hususların yanı sıra Taşınır Rehni Sözleşme’nin içeriği ile birlikte usul ve esaslarını detaylı bir şekilde düzenlenmektedir. Kanun ayrıca işbu mevzuat altında hüküm bulunmayan haller için 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun taşınır rehnine ilişkin madde 939 ve devamı hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. Kanun’un yürürlüğe girmesi ile 1447 sayılı Ticari İşletme Rehni Kanunu (“Mülga Kanun”) ve ilgili düzenlemeleri yürürlükten kalkmıştır, ancak Mülga Kanun zamanında kurulan ticari işletme rehinlerine Mülga Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
Rehin hakkı Uygulama Yönetmeliği altında “taşınır varlığın türünden, rehin verenin veya rehinli alacaklının durumundan, rehinle güvence altına alınan borcun niteliğinden veya tarafların onu rehin hakkı olarak adlandırmasından bağımsız olarak bir borcun ödenmesini veya ifa edilmesini güvence altına almak amacıyla alacağın devrinde devralanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 189’uncu maddesinde belirtilen hakları da dâhil olmak üzere, taşınır varlık üzerinde zilyetliğin devrine gerek olmaksızın tesis edilen sınırlı ayni hak” olarak tanımlanmıştır. Benzer bir tanım Kanun’da da yer almaktadır. Kanun’a göre taşınır rehninin kurulması için diğerlerinin yanı sıra bir rehin sözleşmesi yapılması gereklidir. Uygulama Yönetmeliği’nin altında rehin hakkının geçerli bir şekilde kurulması dört unsurun varlığı ile sağlanmaktadır. Bunlardan ilki rehinle güvence altına alınan mevcut veya müstakbel bir alacağın varlığı, diğeri de tarafların taşınır rehninin kurulması yönünde iradelerinin olmasıdır. Belirtilen unsurlar tüm rehinler için aranan genel unsurlar olup, Uygulama Yönetmeliği’nde belirtilmemiş olsa dahi genel hukuk kuralları çerçevesinde rehin hakkı tesisinde bulunması gereken unsurlardır. Üçüncü unsur rehin sözleşmesinin hazırlanması ve imzalanması ve son unsur da rehin sözleşmesinin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescilidir. Rehin sozlesmesinin tescili ile rehin hakkı kurulur.
Taşınır Rehni Sözleşmesi
Şekli
Taşınır Rehni Sözleşmesi, Kanun ve Uygulama Yönetmeliği’nde “rehin hakkını tesis etmek amacıyla rehin veren ile alacaklı arasında imzalanan sözleşme” olarak tanımlanmıştır. Söz konusu rehin sözleşmesi yazılı olarak hazırlanabileceği gibi elektronik ortamda da hazırlanabilir. Yazılı olarak hazırlanan sözleşmelerin Rehinli Taşınır Sicili nezdinde imzalanması veya taraf imzalarının noterce onaylanması gerekmektedir. Elektronik ortamda hazırlanan rehin sözleşmeleri ise güvenli elektronik imza ile imzalanır. Söz konusu rehin sözleşmelerinin taraflarının açık irade beyanlarını içermesi gerektiği bir geçerlilik şartı olarak belirtilmektedir.
Tarafları
Mülga Kanun, borç altına giren tacir veya esnafın karşılarında güvenilir kişilerin bulunması ve bu nedenle zor duruma düşmemelerini sağlamak için rehin alan kişileri kredi müesseseleri, kredili satış yapan kişiler ve kooperatifler ile sınırlandırmışken, Kanun kapsamında rehin alan olarak taşınır rehninin tarafı olacak kişiler daha geniş tutulmuş ve tacir ile esnaflar birbirleri arasında taşınır rehni kurabilecek duruma gelmiştir[2]. Uygulama Yönetmeliği’nde Sözleşme’ye rehin alacaklısı olarak taraf olacak kişiler kredi kuruluşları, esnaf ve tacir olarak belirtilmiştir. Diğer taraftan rehin borçlusu olabilecekler ise tacir, esnaf, çiftçi, üretici örgütü ve serbest meslek erbabı olarak belirtilmiştir. Kanun ve Uygulama Yönetmeliği’nde sayılan bu kişiler dışında Kanun uyarınca bir taşınır rehninin geçerli bir şekilde kurulamayacağı belirtilmiştir.
İçerik
Kanuna ve Uygulama Yönetmeliği’ne göre Taşınır Rehni Sözleşmesi’nin içeriğinde sözleşmenin taraflarının (rehin alacaklısı, rehin veren borçlu veya üçüncü kişinin) ve taraflarına ait detayların, rehin dayanağı sözleşme konusunun yani borcun konusunun, güvence altına alınan miktarın belirli olması durumunda borç ve güvencenin miktarının veya belirli değilse rehnin ne miktar için güvence teşkil ettiğinin, ödenecek para cinsinin ve rehnin azami miktarının, rehne konu varlığın ile ayırt edici özelliklerinin ve rehnin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescilinden doğacak masrafları üstlenecek tarafın belirtilmesi zorunludur. Bunlardan birinin eksik olması durumunda Taşınır Rehni Sözleşmesi’nin tescilini sicil yetkilisi gerçekleştirmeyecektir.
Rehnin azami miktarının tespit edilemediği durumlarda Mülga Kanun ticari işletme rehninin güvence altına aldığı borcun miktarının yabancı para birimi olarak gösterilmesine engel olurken, Kanun buna imkân tanımaktadır[3].
Kanun ayrıca menfi rehin şartının sözleşmeye eklenmesini engellemiş ve rehne konu taşınır varlığın alt veya art rehne konu edilmesi ile rehin verenin rehne konu taşınır varlık üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlayan kayıtların geçersiz olduğunu açıkça belirtmiştir. Taşınır rehninin konusu olan varlığın ikinci bir rehne konu edilmesi ile rehin verenin mal ve hizmet üretimini kesintiye uğratmamak amaçlanmıştır.
Taşınır rehni, üzerinde rehin kurulan taşınırların bütünleyici parçalarını da kapsar, ancak mevcut veya sonradan ilave edilen eklentilerinin rehnin kapsamına alınmasını tarafların ayrıca sözleşmede kararlaştırması gerekmektedir. Taraflar rehne konu taşınır varlığın varsa getirilerini de rehnin kapsamına dâhil etmek isterlerse bu hususun da muhakkak Taşınır Rehni Sözleşmesi’nde hükme bağlanması gerekecektir.
Taşınır rehninin alacaklılarının sıralanması tarafların seçimine göre derece sistemiyle veya öncelik sırasına göre belirlenir. Tescil sırasında taraflar derece sistemine göre ilerleneceğini belirtip, sözleşmenin içeriğinde sonraki sırada yer alan rehinli alacaklılara boşalan dereceye geçme hakkı verilebilir. Uygulama Yönetmeliği uyarınca derecenin itibari değerinin, rehin alacaklısının derece ve sırasının da Taşınır Sözleşmesi’nde belirtilmesi gerekir. Rehin sözleşmesi dışında bir sözleşme ile bu hakkın tanınması hâlinde sözleşmenin geçerliliği, Sicile tescil edilmesine bağlıdır.
Tamamen tarafların karşılıklı anlaşmalarına bağlı olarak, taraflar, rehin hakkının kurulması öncesinde rehne konu taşınırın değerinin tespiti amacıyla Değerleme Yönetmeliği kapsamında değer tespiti yaptırabilir. Böyle bir değerleme yapılmış ise taşınır varlığın tespit edilen bu değerinin de Taşınır Rehni Sözleşmesi’nde belirtilmesi gerekir.
Genel hükümler uyarınca borcun ödenmemesi halinde rehinli varlığın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükümlerinin geçersiz sayıldığı lex commissoria yasağı, Kanun’da yer alan düzenlemeler ile kaldırılmıştır. Kanun’a göre rehin alacaklısı borcunun ifa edilmemesi üzerine, rehne konu taşınır mülkiyetinin kendisine devrini talep edebilecektir. Şayet temerrüt durumunda mülkiyeti devralma hakkı kullanılması tanınacaksa Taşınır Rehin Sözleşmesi’nde bunun da belirtilmesi gerekir. Kanun böylelikle bir yandan finansman temini açısından söz konusu teminatın bankalarca kabul edilebilirliğini arttırırken, diğer taraftan rehinli taşınırı korumayıp, bunu devralmak isteyeceklere de böyle bir açıklık bırakmıştır[4].
Kanun’da son olarak sözleşmenin içeriğinde tarafların hak ve yükümlülüklerine yer verileceği belirtilmiştir. Taşınır Rehni Sözleşmesi’nde yazsın yazmasın Kanun hükmü gereği zilyed, rehinli taşınırın değerini koruyacak gerekli tedbirleri almakla ve taşınır varlıkların değerini rehin alacaklısı aleyhine azaltan tasarruflarından doğan zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Ayrıca rehin alacaklısının rehne konu taşınır varlığı denetleme hakkı vardır. Bu hükümlere yine Taşınır Rehni Sözleşmesi’nde yer verilebilir.
Sonuç
Kanun ve ikincil mevzuat ile taşınır rehni uygulamada sıklıkla kullanılmaya başlanmış ve rehnin kuruluş unsurlarından biri olan Taşınır Rehni Sözleşmesi’nin içeriği ve geçerliliği önem arz etmiştir. Taşınır Rehni Sözleşmesi’nin hem şekli hem de içeriği Kanun ve Uygulama Yönetmeliği’nde detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Mevzuat Taşınır Rehni Sözleşmesi’nin yazılı olarak noter önünde düzenleme şeklinde hazırlanabileceği gibi elektronik ortamda da hazırlanabilmesine olanak tanımış ve sözleşmenin Rehinli Taşınır Sicili’ne tescilini de kurucu bir şart olarak belirtmiştir. Sözleşmenin içeriğine ilişkin olarak, diğer genel hususların yanı sıra, bir yandan finansmanı çekebilmek için lex commissoria yasağına istisna getirilmiş ve tarafların temerrüt durumunda mülkiyeti devir kaydını sözleşmeye yazabilmelerine olanak tanımış, diğer taraftan ise rehin verenin mal ve hizmet üretimini kesintiye uğramaması için menfi rehin şartının yazılmasının geçersizlikle sonuçlanacağı hükme bağlanmıştır.
[1] Lütfen Kanun ile getirilen yeniliklere ve düzenlemelere ilişkin olarak önceki Hukuk Postası yazısına bakınız: Taşınır Rehni Kanunu ve Getirdiği Yenilikler, http://www.erdem-erdem.av.tr/yayinlar/hukuk-postasi/tasinir-rehni-kanunu-ve-getirdigi-yenilikler/; Alper Uzun (erişim tarihi: 20 Temmuz 2017).
[2] Başak Sit İmamoğlu, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Üzerine Bir İnceleme, 2017 Ankara, s. 11.
[3] A.g.e., 21.
[4] A.g.e., 41.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar (“32 Sayılı Karar”) ve 2008-32/34 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ ile bazı sözleşmelerin sözleşme bedelleri ile bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden veya dövize...
Munzam (aşkın) zarara ilişkin davalarda zararın ispatlanması meselesi sıkça gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Yargıtay’ın farklı dairelerinin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (“YHGK”) 29.03.2022 tarihinde verdiği 2021/928 E. 2022/401 K. sayılı kararıyla bir kez daha...
Sözleşmeler hukuku bakımından genel prensip sözleşme serbestisi veya diğer bir deyişle irade serbestisi olmasına rağmen, sorumsuzluk antlaşmaları bakımından, tarafların iradelerine tamamen bir serbesti tanınmamış ve sorumsuzluk antlaşmalarının geçerliliği Türk Borçlar Kanunu’nun...
Anayasa Mahkemesi 14.09.2021 tarihli ve 2018/25663 başvuru numaralı kararında (“Karar”) yaptığı inceleme sonucunda, başvurucu Cahide Demir’in üçüncü kişinin borcunun teminatı olarak kendi taşınmazı üzerinde tesis edilen ipoteğin, söz konusu üçüncü kişi borçlunun kredi borcunu...
Genel işlem koşulları, yalnızca tüketici işlemlerinde değil; otomotiv, bankacılık, sigortacılık, telekomünikasyon ve enerji gibi belirli sektörlerdeki ticari işlemlerde de yaygın olarak kullanılır. Nitekim, genel işlem koşulları...