İş Hukukundan Doğan Uyuşmazlıklarda Zorunlu Arabuluculuk
Düzenlemenin Nedenleri
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1950 yılından bugüne ülkemizde nüfus hızla artmış, iş hayatı çok hızlı değişim ve gelişim göstermiş, haliyle iş hukukundan doğan uyuşmazlık sayısı ve türleri de artmıştır. Geçen bu süre zarfında, ülkemiz temel mevzuatlarında olduğu gibi, hukuk mahkemelerindeki yargılama esaslarını düzenleyen mevzuatta da köklü değişiklikler yapılmış, ancak iş mahkemelerindeki yargılamayı düzenleyen mevzuat bu değişimden uzakta kalmıştır.
Ülkemizde, nüfusla doğru orantılı olarak çalışan sayısının ve bunların doğal sonucu olarak iş hukukundan doğan uyuşmazlık sayısının yüksek oluşu, yargı mercilerinin bu uyuşmazlıklara beklenen hızda cevap vermesini mümkün kılmamaktadır. Gerçekten de günümüzde sadece iş hukukundan doğan uyuşmazlıklar, yargı gündemimizde son derece büyük bir yer tutmakta, ilk derece mahkemelerinin iş yükünün %15’ini, Yargıtay’ın iş yükünün ise %30’unu oluşturmaktadır.
Son yıllarda gerek gelişmiş toplumlarda, gerekse ülkemizde alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri ortaya çıkmış ve bu yöntemler çokça tercih edilir olmuştur. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin başında gelen Arabuluculuk, ülkemizde uygulanmaya başladığından beri başarılı sonuçlar vermekte ve birçok uyuşmazlığı yargı mercii önüne gitmeden çözmekte kullanılmaktadır. İstatistiklere bakıldığında, arabulucuya giden uyuşmazlıkların da %89’unun iş hukukundan kaynaklandığı, bunların %93’ünün anlaşmayla sonuçlandığı görülmektedir. Genel olarak arabulucuya giden uyuşmazlıkların ise %95’i, bir gün veya bir günden az bir sürede sonuçlanmaktadır.
Mahkemelerin iş yükünün azaltılması için uyuşmazlıklara parasal limitler veya müzakere zorunluluğu getirilmesinin fayda sağlamayacağı yönünde görüşler bulunsa da, Kanun Koyucu, iş mahkemeleri nezdindeki iş yükünü azaltmak ve yargı mercileri önüne taşınan iş hukuku uyuşmazlık sayılarını azaltabilmek maksadıyla, yeni bir İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı (“Tasarı”) hazırlamıştır. Ayrıca ilgili mevzuatta da değişiklikler yapılmıştır.
Tasarıyla Gelen Değişiklikler
Yapılan bu düzenleme ile öncelikle iş hukuku alanındaki bazı uyuşmazlıklarda, dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu dava şartı olmuştur. Arabuluculuk ihtiyari bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olduğundan, tarafların arabulucuda anlaşma zorunluluğu bulunmamaktadır. Arabulucuya başvurmasına rağmen anlaşamayan taraflar, mahkeme huzurunda haklarını arayabilecektir.
Bununla birlikte Tasarı’ya göre, mazeretsiz olarak arabuluculuk görüşmesine katılmayan taraf, daha sonra yapılacak yargılamada haklı olduğuna hükmedilse dahi, yargılama masraflarını ödemeye mahkûm edilir. Ayrıca sürece dair tüm hususların arabulucu tarafından tutanak altına alınması öngörülmektedir.
Tasarı uyarınca; kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda (iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili rücu davaları hariç olmak üzere) arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olacaktır. Burada dava sebebinin iş ilişkisinden kaynaklanması gerekir.
Ayrıca İş Kanunu’nun “iş güvencesi” hükümleri olarak ifade edilen 20. ve 21. maddelerinde yapılan değişiklikle birlikte, işe iade talepli dava açmadan önce de arabulucuya başvurulması dava şartı haline getirilmiştir. Ayrıca bu dava sürecinde verilen karara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği ve bölge adliye mahkemesince verilen kararın kesin olduğu ifade edilmiştir.
Ek olarak, işe iade davası neticesinde mahkemelerce işe başlatmama tazminatının ve boşta geçen süreye ilişkin alacağın ay esaslı belirlenmesi uygulaması yeni bir dava açılması gerektiğinden kaldırılmakta, yerine bu tutarların parasal ifade edilerek belirlenmesi uygulaması getirilmektedir.
Tasarı ile uygulamaya konulacak olan zorunlu arabuluculuk sürecinde arabuluculuk yapmak isteyen arabulucular, uzmanlık alanlarını belirterek Adalet Komisyonlarına kaydolurlar. Arabulucu kendisine yapılan başvuruyu üç hafta içerisinde sonuçlandırır ve bu süreci en fazla bir hafta uzatabilir.
Tasarı’da, iş mahkemelerinde görülecek davalarda basit usul uygulanacağı açıkça ifade edilmiş ve kanun yoluna başvuru usul ve sürelerinin de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile uyumlu olması sağlanmıştır. Ayrıca yine İş Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle birlikte kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin ücreti, kötüniyet tazminatı ve eşitlik ilkesine uyulmaksızın fesihten doğan tazminatlarda zamanaşımı beş yıl olarak uygulanır.
Bu tasarıyla birlikte 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda da muhtelif düzenlemeler yapılacaktır. Özellikle arabulucunun pasif olan rolünü daha aktif hale getirecek nitelikte bir değişiklik yapılacak olup, arabulucunun önüne gelen uyuşmazlıkta “tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde çözüm önerisi de getirebilmesi” öngörülmektedir. Bununla birlikte, arabuluculuk süreci sonucunda anlaşmaya varılması halinde, icra edilebilirlik şerhinin arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden alınabileceği düzenlenmiştir. Yine, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılacağı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı da yeni düzenlemede yer almıştır.
Sonuç
Artan nüfus, gelişen ve değişen çalışma hayatı, yeni problemleri beraberinde getirmektedir. Çalışma hayatında da birçok sebepten ötürü işçi ve işveren arasında uyuşmazlıklar doğmaktadır. Öyle ki, ülkemizin yargı gündeminde sadece iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar çok büyük bir yer tutmakta ve ciddi mesai gerektirmektedir.
Gelişen toplum ve hukuk düzenlerinde, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri önemli ölçüde uyuşmazlıkların yargı mercileri önüne taşınmaksızın çözülmesini sağlar. Arabuluculuk da bu yöntemlerin başında gelir.
Ülkemizde birkaç senedir uygulamada olan arabuluculuk, çoğu iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda olmak üzere çok yüksek oranda uyuşmazlıkların anlaşma ile sonuçlanmasına vesile olmaktadır. Bu nedenle kanun koyucu, iş ilişkisinden kaynaklanan alacaklar, işe iade gibi temel konularda, tarafların mahkemeye başvurmadan önce arabulucuya başvurarak uyuşmazlıklarını çözebilmesi amacıyla, arabulucuya başvuruyu zorunlu hale getirecek bir tasarı hazırlamıştır. Arabuluculuğun da ülkemizdeki uyuşmazlıkların çözümünde daha yetkin ve daha aktif bir rol alması için de muhtelif düzenlemeler yapılmaktadır. Bu Tasarı şu aşamada Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde yer almaktadır.
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
İşçi ve işveren arasındaki iş ilişkileri diğer tüm sözleşmesel ilişkilerde olduğu gibi çeşitli sebeplerle sona erebilir. İş sözleşmeleri tarafların karşılıklı anlaşması yoluyla feshedilebileceği gibi işçi veya işverenin iş sözleşmesini tek taraflı feshi yoluyla yani bozucu yenilik doğuran hakkın kullanımıyla da...
Günümüzde pek çok iş sözleşmesinde, işveren tarafından tahsis edilen bilgisayar, kurumsal e-posta hesabı ve telefon gibi araçların kullanımı sınırlandırılır ve işverenin bunlar üzerindeki denetleme hakkı düzenlenir. İşveren, bu yönde bir denetim ve gözetim yetkisini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 399...
İşe iade davası açma hakkı, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan (“İş Kanunu”) ve işçi lehine yaratılan, işveren tarafından keyfi veya geçerli bir sebebe dayanmadan fesih yapılmasını önlemeyi amaçlayan iş güvencesi düzenlemelerinden biridir. Bu hak, İş Kanunu’nun 18. ve devamı maddelerinde düzenlenir...
İş ilişkisinin doğası gereği mevcut olan işverenin hâkim durumu, işçinin bağımlılık unsuru ve iş görme borcu, işverenin yönetim hakkının temellerini oluşturur. Yönetim hakkı, yasalara, iş akdine ve varsa toplu iş sözleşmesine aykırı olmamak kaydıyla, işverenin vereceği talimatlar ile...
Rekabet yasağı, çalışanın iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından belirli bir süre boyunca eski işvereniyle aynı faaliyet alanında kendi veya başkası adına rekabet etmesini yasaklayan bir yükümlülüktür. Rekabet yasağı sözleşmesi ile işveren, çalışanın işyerindeki...
4857 Sayılı İş Kanunu’na (İş Kanunu) göre işveren tarafından iş sözleşmesinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedilmesi doğrudan feshin geçersizliği anlamına gelmemektedir. İşçinin İş Kanunu’nda yazılı şartları sağlayarak işe iade davası açması sonucu davanın işçi lehine sonuçlanması halinde...