HUKUK POSTASI 2011
200
tanınmamış olduğundan, garantör alacaklıya karşı bu savunma ge-
rekçelerini ileri süremeyecektir.
c) Tazmin Hakkı:
Kefil, asıl borçluya karşı, alacaklıya ifa ettiği borç
ile sınırlı olmak şartıyla, alacaklının haklarına halef olmaktadır.
Dolayısıyla, BK’nın 496. maddesi ile de belirtildiği üzere,
kefil
eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında, ona halef olur”.
Diğer taraftan, bu hak garantöre tanınmamıştır ve garantör asıl
borçluya karşı halefiyetten kaynaklanan bir tazmin iddiası ileri sü-
remeyecektir.
d) Garantörün Menfaatleri:
Garanti sözleşmesinin diğer bir ayırt
edici özelliği, garantörün garantör olarak taahhüt altına girmesi
karşılığında bir menfaat elde ediyor olması gerekliliğidir. Türk
doktrinine göre, (doğrudan veya dolaylı) bir menfaatin varlığı, bir
sözleşmenin garanti sözleşmesi mi yoksa kefalet sözleşmesi mi
olduğunun belirlenmesi bakımından en önemli belirleyici kriter-
lerden bir tanesidir. Eğer üçüncü şahsın iki taraf arasındaki temel
borç ilişkisinin ifasından hiçbir şekilde menfaat elde etmiyor ise,
bu takdirde üçüncü kişinin taahhüdünü yerine getirme edimi kefa-
let sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir.
Sonuç
Yukarıda ayrıntılı olarak ele alındığı üzere, YBK’da kefalet konu-
sunda yapılan değişikliklere bakıldığında, kefilin daha fazla korunması
yönünde düzenlemeler yapıldığı görülmektedir.
Ayrıca, uygulamada çok önemli yankıları olacak eşin rızası, şekil
şartları gibi hükümlerin diğer teminat sözleşmelerine de uygulanacak ol-
ması birçok durumda sözleşme serbestîsini ve tarafların iradesini oldukça
sınırlandıracaktır. YBK ile ilgili doktrinde
“sözleşme yapanlar arasın-
da özellikle belli bir tarafı tutmak, kayırmak, amacı”
güttüğü yönündeki
eleştiri
7
6
bu bakımdan kefalet ve diğer teminat sözleşmeleri bakımından
da haklı çıkmaktadır.
6
Başpınar, Veysel
: “Hukuk Tekniği Açısından Türk Borçlar Kanunu Tasarısının Değerlendi-
rilmesi”, Ali Naim İnan’a Armağan, Anakara, 2009,s.220-221.