Islah Prosedürünün Uygulaması ile İlgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Güncel Tarihli Kararı
Giriş
Islah genel anlamda, tarafların iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağına bir istisna olarak öngörülmüştür ve bu yasak sebebiyle gerçekleştiremedikleri usuli işlemleri kısmen veya tamamen düzeltmelerine denir. Islah, tek taraflı ve açık bir irade beyanıdır ve bu sebeple şartları yerine getirildiğinde karşı tarafın veya mahkemenin kabulüne bağlı olmadan yapılabilir.[1]
Bu Hukuk Postası makalesinde doktrinde sıklıkla tartışılmış ve pek çok Yargıtay kararına konu olmuş cevap dilekçesinin süresinde dosyasına sunulmadığı durumlarda ıslah yolu ile zamanaşımı def’inin ileri sürülüp sürülemeyeceğine ilişkin güncel tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı incelenecektir.
Zamanaşımı Def’inin Islah ile İleri Sürülmesi
Temelinde maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i ve savunma aracı olan zamanaşımı def’inin ıslah ileri sürülüp sürülemeyeceği 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (“HUMK”) zamanında doktrinde tartışmalı bir husus olarak yer almaktaydı. Buna ek olarak, Yargıtay’ın çeşitli daireleri arasında çeşitli görüş farklılıkları bulunmaktaydı. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) kabulüyle, hem genel olarak usul işlemleri bakımından ıslahın uygulama alanı bulacağı düzenlenmiş hem de 176. maddenin gerekçesinde “uygulamada, zamanaşımının ıslah yolu ile ileri sürülüp sürülemeyeceğine ilişkin tereddütler var ise de, zamanaşımı ilk itiraz olmayıp, ıslah yolu ile de ileri sürülebileceğinde tereddüt etmemek gerekir” ifadesine yer verilerek bu husus vurgulanmıştır. Bu sebeple, zamanaşımı def’inin cevap dilekçesinin ıslah edilmesi suretiyle kullanılmasının önünde bir engel yoktur. Ancak davalı tarafın dava dilekçesine süresi içinde herhangi bir cevap dilekçesi sunmamış olması durumunda da ıslah yoluna başvurularak zamanaşımı def’i ileri sürülebilecek midir?
Doktrindeki Görüşler ve Yargıtay’ın Verdiği Farklı Kararlar
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın farklı daireleri cevap dilekçesinin süresinde dosyasına sunulmadığı durumlarda ıslah yolu ile zamanaşımının ileri sürülüp sürülemeyeceği konusunda birbirlerinin tam tersi sayılabilecek çelişkili kararlar vermiştir. Nitekim, HUMK’un uygulandığı dönemde Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu, süresi içerisinde verilen bir cevap dilekçesinin olmadığı durumlarda, Yargıtay’ın farklı daireleri arasında farklı görüşlerin uygulandığını tespit etmiş ancak henüz içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine gerek duymamıştır.[2]
Doktrinde ise Postacıoğlu/Altay, davaya cevap vermeyen davalının, davaya zımnen cevap vermiş ve davacının ileri sürdüğü maddi olguları inkar etmiş sayılacağını, zımni cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı def’ini ileri sürebileceğini belirtmektedir.[3] Buna ek olarak, Pekcanıtez/Atalay/Özekes de HMK’nın 128. maddesinde cevap dilekçesinin süresinde sunulmamış olması durumunda davacının ileri sürdüğü vakıaların kabul edilmiş sayılacağına ilişkin maddeye atıf yaparak, kanun koyucu tarafından cevap dilekçesi vermemeye sonuçlar bağlanması karşısında ıslah yoluyla zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi için mutlak suretle önceden bir cevap dilekçesi sunulmasına gerek olmadığını belirtmiştir.[4]
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Kararı[5]
İşçilik alacaklarının konu edildiği davada yerel mahkeme, süresinde sunulmayan cevap dilekçesinden sonra ileri sürülen zamanaşımı def’ini dikkate alan ve buna göre hazırlanan rapora itibar ederek karar vermiştir. Ancak Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 11.10.2016 tarihli kararı ile, süresinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı ile zamanaşımı itirazında bulunulmasının mümkün olmadığını belirtmiş ve yerel mahkemenin verdiği kararı bozmuştur.[6] Nitekim, yerel mahkemenin kararında direnmesi üzerine uyuşmazlık Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ilk olarak, yerel mahkemenin cevap süresi geçtikten sonra ıslah ile ileri sürülen zamanaşımı def’ine uyularak hazırlanan raporun isabetsiz olduğunu tespit etmiştir. Akabinde, cevap süresinin geçmesinden sonra ıslah yoluna başvurmak suretiyle ileri sürülen zamanaşımı def’inin, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağı kapsamında kalacağını, ve bu sebeple ancak davacının açık muvafakatinin olduğu durumlarda uygulanabileceğini belirtmiştir. Nitekim, yerel mahkemenin kararına konu uyuşmazlıkta da, davacı vekili tarafından zamanaşımı def’ini içeren savunmanın davacı tarafından kabul edilmediği belirtilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu mevcut kararında, ıslahın konusunun tarafların yaptıkları usul işlemleri olduğunun altını çizmiş ve tarafların ıslahla ancak dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebileceklerine hükmetmiştir. Bir başka deyişle, taraflardan herhangi birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapılan bir usul işlemi olması gerektiği belirtilmiş ve ancak bu durumda kısmı veya tamamen ıslahın mümkün olacağı düzenlenmiştir. Kanun’un lafzına yapılan atıf uyarınca da, ıslahın düzenlendiği 176. maddede de tarafların ancak kendi yaptıkları usul işlemlerine karşı ıslah yoluna başvurabileceğinin düzenlendiği açıklanmıştır. Somut olay bakımından yapılan değerlendirme uyarınca, davalının süresi içerisinde cevap dilekçesi sunmaması sebebiyle ortada mevcut herhangi bir usul işleminin olmadığı kabul edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, zamanaşımı def’inin kabul edilmesinin, suskun kalınarak cevap verilmemiş olmanın da bir usul işlemi olarak kabul edilmesi gerekeceğinin altını çizmiştir. Bu sebeple yapılmamış hükmünde kabul edilen bir usul işleminin ıslah ile düzeltilemeyeceği vurgulanmıştır.
Buna ek olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu kararı vermesindeki en önemli nedenlerden birine de değinmiştir. Cevap dilekçesinin süresinde sunulmaması üzerine ıslah ile zamanaşımı def’inin ileri sürülmesi ihtimalinde; ıslahın adeta kanun ile belirlenen kesin sürelerin kaçırılması, geri getirilmesi anlamına geleceğini ve ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunun ortaya çıkacağını vurgulamıştır. Açıklanan bu sebeplerle, yerel mahkemenin direnme kararı bozulmuştur.
Ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 07.06.2017 tarihli bir kararına[7] da atıf yaparak, o kararda yer alan aynı ilkelere dayanarak karar vermiştir. Hukuk Genel Kurulu önceki tarihli kararında yer alan karşı oyda, HMK m.128 uyarınca dava dilekçesine süresinde cevap dilekçesi sunulması ancak zamanaşımı def’inin ileri sürülmemesi ile hiç cevap verilememesinin inkâr anlamında aynı hukuki sonucu doğuracağına ilişkin savunması hükme esas alınmamıştır.
Sonuç
Her ne kadar doktrinde cevap dilekçesinin hiç sunulmaması durumunda da ıslah ile zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceğinin mümkün olduğu görüşü baskın olsa ve Yargıtay’ın kanun değişikliğinden sonra bu yönde daha fazla kararı olduğu görülmekteyse de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.06.2017 tarihli kararına uygun olacak şekilde mevcut kararı ile cevap dilekçesinin süresi içerisinde sunulmadığı durumlarda ıslah yolu ile zamanaşımı def’inin ileri sürülemeyeceğine hükmetmiştir.
- Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2020, s. 309.
- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu, 2007/2 E., 2008/1 K. 14.11.2008 T. (www.lexpera.com.tr).
- Postacıoğlu, İlhan E. / Altay, Sümer: Medeni Usul Hukuku Dersleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2020, s. 530.
- Pekcanıtez, Hakan / Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2020, s. 310.
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/2782 E., 2020/87 K., 06.02.2020 T. (www.lexpera.com.tr).
- Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2015/2090 E., 2016/117715 K., 11.10.2016 T. (www.lexpera.com.tr).
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/17-093 E., 2017/1090 K., 07.06.2017 T. (www.lexpera.com.tr).
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Hukukumuzda kesinlik sınırı istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır. Alacak miktarı veya dava değeri bu belirtilen parasal sınırların üstünde olan ilk derece ve istinaf mahkemeleri kararlarına karşı bir üst mahkemeye başvurma imkanı mevcutken, parasal...
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, henüz ifa zamanı gelmemiş bir alacak için açılmış bir davada, mahkeme tarafından ifa zamanı henüz gelmediği gerekçesiyle usulden mi yoksa esastan mı ret kararı verilmesi ve buna bağlı olarak tayin edilecek avukatlık ücretinin maktu veya...
Belirsiz alacak davasının koşulları son dönemde sıkça Yüksek Mahkeme’nin inceleme ve değerlendirmesine konu olmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 07.07.2021 tarihinde verdiği 2021/485 E., 2021/971 K. sayılı kararında (“Karar”), kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin ücreti alacağına ilişkin...
Kanun yolları, mahkeme kararlarının denetlenerek yargılama hatalarının giderilmesini sağlaması açısından hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Ancak, uyuşmazlıkların bir noktada sonlandırılması ve kararların kesinleşmesi gerekir. Bu Hukuk Postası makalesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu...