Güncel Bir Hukuk Genel Kurulu Kararı Işığında Tanınmış Markanın Korunması
Giriş
Günümüzün rekabetçi ticaret ortamında, markaların korunması, işletmelerin rekabet avantajını sürdürmeleri ve tüketici güvenini sağlamaları açısından hayati bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, özellikle tanınmış markaların korunması, markaların ticari değer ve itibarlarını korumak adına özel bir öneme sahiptir. Zira, bir markanın toplumda tanınmışlık oranı arttıkça, ayırt edici gücü, markanın geldiği işletmenin bilinirliği ve tüketicinin markaya olan güveni de artmaktadır. Bu nedenlerle kırılgan bir yapıya sahip tanınmış markalar, alelade markalar karşısında güçlendirilmiş korumadan faydalanırlar.
Bu makalede öncelikle, tanınmış marka statüsüne değinilecek, ardından tanınmış markaların farklı mal ve hizmetler bakımından korunmasını düzenleyen 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (“SMK”) m. 6/5, güncel bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ışığında incelenecektir.
Tanınmış Marka Kavramı
Tanınmış marka kavramı, ilk olarak Sınai Hakların Korunmasına Dair Paris Sözleşmesi’nin (“Paris Sözleşmesi”) 1. mükerrer 6. maddesi ile uluslararası düzeyde ele alınmış ve "herkesçe bilindiği mütalaa olunan marka" olarak ifade edilmiştir. Paris Sözleşmesi, bu markaların tescilli olmasalar bile üye ülkelerde korunmasını sağlar ve üye ülkeler, yabancı marka sahiplerine yerli marka sahipleri ile eşit muamele yapmayı taahhüt eder. Paris Sözleşmesi ile sağlanan bu koruma, Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Anlaşması (“TRIPS Anlaşması”) ile genişletilmiş ve tanınmış marka sahibine, farklı sektörlerde faaliyet gösteren ancak markası ile aynı veya benzer olan markalar karşısında koruma talep etme hakkı tanınmıştır.
Görüldüğü üzere, güçlendirilmiş korumadan faydalanan tanınmış markalar, marka hukukunun tescil, ülkesellik ve sınıf esasına dayalı koruma ilkelerine istisna teşkil eder. Türkiye’de tanınmış markaların korunması, SMK m. 6/4 (tanınmış markanın aynı mal ve hizmetler bakımından korunması) ve SMK m. 6/5 (tanınmış markanın farklı mal ve hizmetler bakımından korunması) ile düzenlenir. Ancak, tanınmış marka kavramı uluslararası ve ulusal düzenlemelerde tanımlanmamış; doktrin ve yargı makamlarının görüşleri doğrultusunda şekillenmiştir.
Doktrinde ağırlıklı olan görüşe göre, “tanınmış marka kavramı ile, bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen; Paris Sözleşmesi’ne üye devletlerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait markaların kastedildiği anlaşılmaktadır”.[1]
Yargıtay’ın yerleşik içtihadında ise “tanınmış marka, bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, akraba, dost, düşman ayrımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetmeksizin aynı çevrelerdeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif edilmiştir”.[2]
Öte yandan, bir markanın tanınmışlığının tespitinde kullanılacak kriterler, Paris Sözleşmesi, TRIPS Anlaşması ve SMK’da düzenlenmemiştir. Uygulamada, bir markanın tanınmışlığına ilişkin değerlendirme yaparken yargı mercileri ve Türk Patent ve Marka Kurumu (“Türk Patent”) birçok ölçütü göz önünde bulundurmaktadır. Yargıtay, yargı mercileri tarafından tanınmışlığın değerlendirilmesinde, 1999 yılında Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (“WIPO”) tarafından yayımlanan “Tanınmışlığın Belirlenmesine İlişkin WIPO Ortak Tavsiye Kararı”nı[3] (“WIPO Ortak Tavsiye Kararı”) dikkate alarak bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini kararlarında vurgulamaktadır.[4] Uygulama ve öğretide de kabul gören, ancak bağlayıcı olmayan WIPO Ortak Tavsiye Kararı’nda yer alan kriterler aşağıdaki gibidir:
- Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi,
- Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu,
- Marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu,
- Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü,
- Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, ve
- Markanın ekonomik değeri.
WIPO Ortak Tavsiye Kararı’nda belirtilen kriterlerin yanı sıra, Türk Patent de 2006 yılında “Markaların Tanınmışlık Düzeyleri İle İlgili Esaslar ve Uygulaması”[5] adlı tanınmışlık kriterlerini yayımlamıştır. Bunlar, WIPO Ortak Tavsiye Kararı’nda belirtilen kriterler ile uyumlu ancak daha kapsamlı olarak hazırlanmıştır.
Tanınmış Markanın Korunması
Mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’den (“556 sayılı KHK”) farklı olarak SMK ile Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markalar, Paris Sözleşmesi ile uyumlu biçimde nispi ret nedenleri arasına alınmış; mutlak ret nedeni olarak düzenlenmemiştir. SMK m. 6/5 uyarınca, “Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.”
Madde metninden anlaşıldığı üzere, tanınmış markanın güçlendirilmiş korumadan faydalanabilmesi için aşağıda yer alan koşulların sağlanmış olması gerekir:
- Tanınmış markanın Türkiye’de tescil edilmiş olması veya tescil başvurusunun itiraz edilen marka başvurusundan daha önceki bir tarihte yapılmış olması,
- Markanın Türkiye’de yüksek tanınma düzeyine ulaşmış olması,
- Sonraki tarihli markanın tanınmış marka ile aynı veya karışıklığa meydan verebilecek benzerlikte olması,
- Tanınmış markanın Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle; (i) sonraki tarihli markanın, tanınmış markadan haksız bir yarar sağlama riskinin bulunması, (ii) tanınmış markanın itibarının zedelenme riskinin bulunması veya (iii) ayırt edici karakterinin zedelenmesi riskinin bulunması hallerinden en az birinin gerçekleşmiş olması gerekir.
- Sonraki marka başvurusunda bulunan kişinin haklı bir nedene dayanma olanağının bulunmaması, ve
- İtirazın sonraki marka başvurusunun Resmi Marka Bülteninde yayınlanmasından itibaren 2 ay içerisinde yapılması.
Görüldüğü üzere, SMK m. 6/5'in uygulanabilmesi için, markanın tanınmışlığı ve ihtilaf konusu markaların benzerliği arasında bir bağlantı kurulması tek başına yeterli değildir. Sonraki tarihli markanın önceki markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlamayı veya ayırt edici karakterine ya da itibarına zarar verebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Doktrin ve yargı kararlarında bu şart sulandırma hallerinin varlığı olarak nitelendirilir.
Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında, markanın tanınmışlığı tespit edildikten sonra, sulandırma hallerinin otomatik olarak kabul edildiği ve somut olayın koşullarının incelenmediği görülmektedir. Ancak son yıllarda Yargıtay, bu yaklaşımını değiştirerek, sulandırma hallerinin somut olayın koşulları çerçevesinde incelenmesini ve bu hususta objektif delillerin bulunmasını zorunlu hale getirmiştir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (“HGK”), 15.02.2023 tarihli ve 2023/84 E., 2023/72 K. sayılı kararında da[6] (“HGK Kararı”) yeni yaklaşım ile uyumlu karar verildiği görülmüştür.
HGK Kararı’na konu olayda, davalı şirket tarafından 28.11.2012 tarihinde “Dardanel BiliSİM+şekil” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent’e başvuruda bulunulmuş, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı taraf, “DARDANEL+şekil” asıl unsurlu markaları dayanak göstererek benzerlik, eskiye dayalı kullanım ve tanınmışlık iddialarına dayanarak itiraz etmiştir. İtiraz nihai olarak Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (“YİDK”) tarafından reddedilmiştir. YİDK kararında, davacıya ait “DARDANEL+şekil” ibareli markaların gıda ürünleri üzerinde kullanımı sonucu tanınmış marka seviyesine ulaştığı tespit edilmiş; ancak, davalının “Dardanel BiliSİM+şekil” ibareli marka başvurusunun elektrikli yahut elektriksiz çalışan çeşitli makine ve cihazlar ile mühendislik, bilgisayar ve tasarım hizmetleri ve davacının ticari faaliyeti dışında kalan bir kısım malların toptan ve perakende satışı hizmetlerine ilişkin olduğu belirlenmiştir.
Davacı tarafından YİDK kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü davası açılmış, ilk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı, davalı Türk Patent tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesince karar bozulmuş, ancak Mahkeme Özel Daire'nin bozma kararına karşı direnmiştir. Direnme kararının da Türk Patent tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya HGK tarafından görülmüştür.
HGK tarafından öncelikle tanınmış bir markanın farklı sektörde kullanılması durumunda, ortalama tüketicilerin markalar arasında bağlantı kurarak olumlu izlenim ve çağrışımlarla satın alma tercihlerinin etkilenmesi ve bu yolla tanınmış markadan haksız yarar sağlanması veya markanın itibarına zarar verilmesi durumlarının araştırılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, HGK’nın 02.04.2014 tarih ve 656/427 sayılı kararına atıf yapılmış ve somut olayın koşulları ve deliller ışığında bu bağlantının kurulup kurulmadığının detaylı bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Ancak, davaya konu olayda ilk derece mahkemesi, SMK m. 6/5’e karşılık gelen mülga 556 sayılı KHK’nın 8/4. maddesinde tescil engeli olarak düzenlenen koşulların bulunup bulunmadığını yeterince araştırmamıştır. Sonuç olarak HGK, dosya kapsamında düzenlenen bilirkişi raporunun eksik ve denetime elverişli olmaması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesini doğru bulmamıştır.
Sonuç
Marka hukukuna egemen olan ilkelerden tescil ilkesi, ülkesellik ilkesi ve markanın kapsamındaki mal ve hizmetlere ilişkin olarak sınırlı koruma sağlanması ilkesinin en önemli istisnasını tanınmış markalar teşkil etmektedirler. Bu istisnai koruma, tanınmış bir markanın itibarının ve tanınırlığının, farklı ülke ve sektörlerde kullanılan benzer veya aynı markalar tarafından zarar görmemesini sağlamayı amaçlar. Bu çerçevede, tanınmış markaların farklı mal ve hizmetler açısından faaliyet gösteren ancak markası ile aynı veya benzer olan markalar karşısında korunması önemli bir düzenlemedir. Yargıtay, farklı sektörlerde kullanılan markaların, tüketicilerin zihninde olumlu bir çağrışım yaratması ve satın alma tercihlerini etkilemesi durumunda tanınmış markanın korunması gerektiğini belirtmektedir. Bu koruma, tanınmış markaların sadece kendi sektörlerinde değil, diğer sektörlerde de haksız rekabet ve sulandırmaya karşı korunmasını sağlamaktadır. Ayrıca, Yargıtay’ın güncel tarihli görüşü ile uyumlu olarak, HGK Kararı’nda da somut olayın koşulları ve delillerin detaylı bir şekilde değerlendirilerek, markanın tanınmışlık statüsü ve kullanımının tüketiciler üzerindeki etkisinin göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulanmaktadır. Bilirkişi raporlarının eksiksiz ve denetime elverişli olması da adil bir karar verilmesi için önemlidir. Bu ilkeler, marka sahiplerine, markalarını korumak ve haksız yararlanmalara karşı mücadele etmek için kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır.
- Yasaman, Hamdi: Marka Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi Raporları II, Vedat Kitapçılık, 2005, s. 18.
- Bkz. Yargıtay 11. HD, 24.03.2003 T., 2002/10575 E., 2003/2752 K., www.lexpera.com; Yargıtay 11HD., 28.06.2004 T., 2003/13167 E., 2004/7103 K., www.lexpera.com (E.T. 24.05.2024).
- WIPO Kriterleri için bkz. https://www.wipo.int/edocs/pubdocs/en/wipo_pub_833-accessible1.pdf, (E.T. 24.05.2024).
- Bkz. Yargıtay 11. HD., 12.06.2017 T., 2016/1195E., 2017/3608 K., www.lexpera.com, (E.T. 24.05.2024).
- Türk Patent Kriterleri için bkz. https://www.turkpatent.gov.tr/ozel-korunan-markalar-bilgisi, (E.T. 24.05.2024).
- Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.02.2023 T., 2023/84 E., 2023/72 K., www.lexpera.com (E.T. 26.05.2024)
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.