Çalışanlar Tarafından Yaratılan Eserler Üzerinde İşverenin Hakları
Giriş
Fikir ve sanat eserleri ile bu eserleri meydana getiren kişilerin hukuken korunması, kültürün zenginleşmesi için gerekli temel öğelerden biridir. Hukuki koruma kişileri girişimciliğe teşvik edip inovasyonu destekleyerek, ülke ekonomisinin gelişimine katkıda bulunur. Günümüzde üretilen eserlerin birçoğu iş ilişkileri ve iş görme ediminin ifası kapsamında üretilmektedir. Bu sebeple, bir taraftan eser sahibini korurken diğer taraftan üretilen eserler üzerindeki işverenin hakları ile çalışanın haklarını dengede tutmak ticari hayatın gelişimi açısından vazgeçilmez bir husus haline dönüşmektedir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) yaratma gerçeği ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke uyarınca ve FSEK m. 1/B(b) ile m. 8’de düzenlendiği üzere, bir eserin sahibi, onu meydana getiren kişidir.[1] Ancak, eserin çalışan tarafından iş sözleşmesi kapsamında edimini ifa ederken oluşturulması halinde, işverenin de eser üzerinde FSEK’ten kaynaklanan belirli hakları bulunur. FSEK madde 18/2 uyarınca, “aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; memur, hizmetli ve işçilerin işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar bunları çalıştıran veya tayin edenlerce kullanılır”. Kanun, işverenlerin kanunen eser sahibi olmalarını ret ile sadece kullanma hakları verilebileceğini kabul eder[2]. Bir başka deyişle, yaratılan eserin eser sahipliği çalışanda kalmaya devam ederken, eser üzerindeki mali haklardan işveren faydalanır.
İşverenin çalışanlar tarafından yaratılan eserden doğan hakları kullanma yetkisi kuralı, tüzel kişilerin organları, serbest ve sipariş üzerine çalışanlar ve benzeri kişilerce meydana getirilen eserler hakkında da geçerlidir[3].
İşveren’e Kullanma Yetkisi Devredilecek Hakların Niteliği
Eser üzerindeki haklar mali haklar ve manevi haklar olarak ikiye ayrılır. Eserden doğan mali haklar işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı ve işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlar ile umuma iletim hakkı iken, eserden doğan manevi haklar umuma arz hakkı, adın belirtilmesi (tanıtılma) hakkı, eserde değişiklik yapılmasını menetme hakkı ve eser sahibinin zilyed ve malike karşı haklarıdır (örneğin eserin tek ve özgün olması durumunda eser sahibinin iade edilmek üzere geri isteme hakkı gibi).
FSEK’in işverene kullanma yetkisi devredilecek hakları düzenleyen 18. maddesinde mali veya manevi haklar bakımından açık bir ayrıma gidilmemiştir. Kanun gerekçesinde[4], tüzel kişilerin çalıştırdıkları kişiler tarafından yaratılan eserler üzerindeki manevi ve mali hakların tüzel kişiler tarafından kullanılabileceğinin de hükme alındığı belirtilmiş olmakla birlikte, doktrinde FSEK madde 18/1’de mali hakları kullanma yetkisinin münhasıran eser sahibine ait olacağına yer verildikten sonra, madde 18/2’de kuralın istisnasının düzenlendiği belirtilerek, eser sahibi çalışanın yarattığı eser üzerindeki manevi hakları kullanma yetkisinin kendisinde kalacağının, yalnızca mali hakları kullanma yetkisinin çalıştırana ait olacağının kabulünün gerektiği belirtilir[5]. Nitekim, Yargıtay uygulaması da işverenin sadece mali hakları kullanma yetkisine sahip olduğu yönündedir. İşverene kanunla tanınmış mali hakları kullanma yetkisi mutlak bir hak niteliğinde olup herkese karşı ileri sürülebilir[6].
Mali Hakları Kullanma Yetkisinin İşverene Devri için Gerekli Koşullar
Eserin İş Görürken Yaratılması Koşulu
FSEK madde 18/2 uyarınca, işverenlerin çalışan tarafından meydana getirilen eserler üzerindeki mali hakları kullanabilmesi için, bu eserlerin iş görürken yaratılması gerekir. Örneğin, bilgisayar programı yapan şirketlerde, reklam ajanslarında, gazetelerde, mimarlık bürolarında çalışanlar, işverenlerine karşı iş sözleşmesinden kaynaklanan borçlarını ifa ederken yaratacakları eserleri iş görürken yaratmış sayılır[7]. Eser çalışan işini yaparken yaratıldığı müddetçe, eserin hangi mekânda yaratıldığının bir önemi bulunmaz. Eserin iş görürken yaratılmış olması koşulu sebebiyle, yaratılan eser ile yapılan iş arasında bir bağ olmadığı durumlarda, işverenin söz konusu eser üzerinde herhangi bir hak ve yetkisi olmaz.
Sözleşme veya İşin Mahiyetinden Aksinin Anlaşılmaması
FSEK madde 18/2’de “aralarındaki özel sözleşmeden veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça” ibaresi yer alır. Bu ibare doğrultusunda, yapılan işin niteliği sebebiyle veya işveren ile çalışan kendi aralarında bir sözleşme akdederek, eser üzerindeki mali hakların çalışan tarafından kullanılacağına karar verebilirler.
Yazılı Sözleşmeye Gerek Olmaması
FSEK madde 52 uyarınca, mali haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır. FSEK madde 18/2 hükmü ile işverene kanunen mali hakları kullanma yetkisi tanındığı halde, FSEK madde 52 hükümleri uyarınca yazılı bir sözleşme akdedilip akdedilmemesi gerekliliğine ilişkin soru işaretleri oluşmaktadır. Yargıtay uygulaması incelendiğinde, iş ilişkisi içinde yaratılan eserlerin mali haklarını kullanma yetkisi kanundan doğan bir yetkinin kullanımı olduğu için taraflar arasında aksine ilişkin bir sözleşme bulunmadığı sürece, FSEK madde 52’ye uygun yazılı bir devir sözleşmesine gerek olmaksızın FSEK’te sayılan mali hakların tamamını kullanma yetkisinin işverene geçeceği görülmektedir.
Karşılaştırmalı Hukukta İşverenin Hakları
İşverenlerin çalışanlar tarafından yaratılan eserler üzerindeki fikri mülkiyet haklarına ilişkin yabancı hukuk kuralları incelendiğinde iki farklı ilke ile karşılaşılır:
Anglo-Sakson hukukunu uygulayan İngiltere, Amerika ve Avusturalya ile Japonya’da “work made for hire” ilkesi geçerlidir. Bu ilkeye göre, çalışanlar tarafından iş ilişkisi kapsamında meydana getirilen eserler üzerindeki eser sahipliğinin işverene ait olacağı kabul edilmiştir.
Kıta avrupası hukukunu uygulayan ülkeler ile Çin’de ise “work made for hire” ilkesinin tersi kabul edilmiştir. Bu doğrultuda, ülkeler arasında farklılık göstermekle birlikte FSEK madde 18/2 hükmüne benzer işveren lehine birtakım sınırlamalar getirilmiş ve iş ilişkisi kapsamında üretilen eserlerin eser sahibinin çalışan olacağı düzenlenmiştir.
Ülkemizde ise 4630 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine İlişkin Kanun ile 03.03.2001 tarihinde FSEK’te değişiklik yapılıncaya kadar, eser sahipliği konusunda yaratma gerçeği ilkesi dışında, işverenlerin de nadir de olsa, eser sahibi olabilecekleri kabul ediliyordu[8]. Ancak söz konusu değişiklik sonrası, bu bakış açısı terkedilerek, eseri yaratan çalışanın eser sahibi olacağı, işverenin ise sadece eser üzerindeki mali hakları kullanma yetkisine sahip olacağı kabul edilmiştir.
Sonuç
FSEK uyarınca, bir eserin sahibi onu meydana getiren kişidir; ancak, bu eserin iş ilişkisi kapsamında bir çalışan tarafından yaratılması halinde, işverenin eser üzerindeki mali hakları kullanma yetkisi vardır. İşverenin eser üzerinde mali hakları kullanma yetkisine sahip olması için söz konusu eserin çalışan tarafından iş görürken yaratılması ve işveren ile çalışan arasında aksine bir sözleşme olmaması ya da aksinin işin mahiyetinden anlaşılmaması gerekir. İşverene tanınan bu yetki kanundan kaynaklamakta olduğundan işverenin mali hakları kullanabilmesi için işveren ile çalışan arasında FSEK m. 52 kapsamında yazılı bir sözleşme imzalanmasına gerek yoktur.
[1] Eseri yaratan kişi, eseri yaratmasının ardından kendiliğinden eser sahibi sıfatını alır. FSEK madde 13/3’te kanun kapsamındaki tüm eserlerin kayıt ve tescil edilebileceği düzenlenmiş olmakla birlikte, eserlerin kayıt ve tescilini yaptırmak ihtiyari bir durum olup, tescilin kurucu bir niteliği yoktur.
[2] Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 5. Bası, İstanbul, 2012, s. 144.
[3] Karahan (Suluk/Saraç/Nal): Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, 3. Genişletilmiş Baskı, Ankara, 2012, s. 77.
[4] https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem21/yil01/ss402m.htm (Erişim tarihi: Kasım 2019)
[5] Yıldız, Özge: Çalışanların Meydana Getirdiği Eserler, İÜHFM C. LXXII S.2, 2014, s. 502 (https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/97940) (Erişim tarihi: Kasım 2019).
[6] Y. L., Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü Bası, İstanbul, 2005, s. 135-137. (Naklen – Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/11-401E, 2011/441K.sayılı 22.06.2011 tarihli kararı, https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/hukuk-genel-kurulu-e-2011-11-401-k-2011-441-t-22-06-2011) (Erişim tarihi: Kasım 2019).
[7] Yıldız, s. 516
[8] Gökyayla, Emre: Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Yapılan Değişikliklerin Değerlendirilmesi, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7, Sayı:1, 2005, p. 17. (https://hukuk.deu.edu.tr/dosyalar/dergiler/DergiMiz7-1/PDF/gokyayla1.pdf) (Erişim tarihi: Kasım 2019).
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Eser sahibi ile yaratıcı faaliyetinin bir ürünü olan eseri arasındaki ilişki manevi haklar ile korunur. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) düzenlenen eser sahibinin eser üzerindeki manevi hakları, eserin topluma arz yetkisi, eser sahibinin adının belirtilmesi yetkisi...
Yargıtay tüm kararlarda inceleme yaparken markanın benzerliği ile ilgili kriterleri somut olaylar özelinde değerlendirmiş ve kriterlerin ne şekilde tatbik edileceğini gösterirken, karıştırılma ihtimali kavramının da sınırının belirlenmesine yardımcı olmuştur. Bu makalede; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2022 yılında...
Liberal ekonomik ve hukuk sisteminin temelinde yer alan kavram ve değerlerden birisi olan mülkiyet hakkı, kişinin eşya ile arasındaki sahiplik ilişkisini düzenler. Mülkiyetin konusu olan eşyanın kapsamı, medeniyetin ve teknolojinin gelişimi ile birlikte...