İstinafa Başvuru Süresi ve Mahkemeye Erişim Hakkına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı
Giriş
31994 sayılı ve 25.10.2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesi’nin 14.09.2022 tarihli kararı (“AYM Kararı”), başvurucuların istinaf taleplerine ilişkin istinaf başvuru süresinin kararın tefhiminden itibaren başlamasının mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini incelemektedir.
Bu çalışmada, istinaf başvurusunun süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki AYM Kararı incelenecektir.[1]
Anayasa Mahkemesi Başvurusuna Dayanak Maddi Vakalar
Başvurucular (1) İhsan Yücel ve (2) Necmiye Anaç (“Başvurucular”), icra hukukundan kaynaklanan uyuşmazlık için Seferihisar İcra Hukuk Mahkemesi ve Serik İcra Hukuk Mahkemeleri (“İHM”) nezdinde dava açmışlardır. İHM, tarafların katıldığı duruşmada tesis ettiği kısa karar ile davanın reddine karar vermiş; karara karşı hazır bulunanlar yönünden tefhim, yokluklarında karar verilenler yönünden tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içerisinde istinaf yolunun açık olduğunu belirtmiştir.
Seferihisar İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan davada gerekçeli karar başvurucuya 21.01.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu karara karşı 30.01.2019 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf başvurusunu inceleyen İzmir Bölge Adliye Mahkemesi (“İzmir BAM”) 8. Hukuk Dairesi, icra hukuk mahkemesi kararının 21.12.2018 tarihinde başvurucunun yüzüne tefhim edildiği, İcra İflas Kanunu’nun (“İİK”) 363. maddesi gereği istinaf başvurusunun tefhimden itibaren 10 gün içerisinde yapılmadığı ve süre tutum dilekçesi verilmediği gerekçeleriyle istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığına hükmetmiştir.
Serik İcra Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan davada da gerekçeli karar başvurucuya 10.04.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu karara karşı 17.04.2019 tarihinde istinaf talebinde bulunmuştur. Serik İcra Hukuk Mahkemesi, istinaf başvurusunun tefhimden itibaren 10 gün içerisinde yapılmadığı ve süre tutum dilekçesi verilmediği gerekçesiyle istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığına hükmetmiştir. Bu karara karşı başvurucu tarafından istinaf yoluna gidilmiş, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi (“Antalya BAM”) 12. Hukuk Dairesi istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
Başvurucular, Anayasa Mahkemesi’ne (“AYM”) ayrı ayrı bireysel başvuruda bulunmuşlar; tefhimle istinaf süresinin başlayabilmesi için hükme dair tüm hususların kısa kararda açıklanmış olması gerektiğini, kısa kararın gerekçe içermediğini bu nedenle de kısa karardan itibaren istinaf süresinin başlatılarak istinaf başvurusunun süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.
Başvurucuların muhtelif tarihlerdeki bireysel başvuru taleplerinin konularının aynı olması nedeniyle, başvurular AYM tarafından tek bir dosyada incelenmiştir.
Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiasının Esas Yönünden İncelenmesi
AYM Kararı’nda, mahkemeye erişim hakkı Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsuru olarak değerlendirilmiş ve “bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkin bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek” şeklinde tanımlanmıştır.[2] AYM, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda, istinaf ve temyiz gibi kanun yollarına başvuru imkânı olan hallerde, bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerektiğini belirtmiş, bu çerçevede süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle istinaf taleplerinin reddedilerek kanun yolu başvurularının esasının incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiğini tespit etmiştir.[3]
AYM bu müdahalenin kanunilik, meşru amaç, ölçülülük ilkelerine aykırı olup olmadığını incelemiştir:
1. Kanunilik
AYM, İlk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun süre aşımı nedeniyle incelenmemesinin İİK’nın 363. Maddesine dayalı olduğu, bu nedenle mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin somut olayda kanuni dayanağının mevcut olduğunu tespit etmiştir.
2. Meşru Amaç
AYM, kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanmasının hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleri çerçevesinde önemli ve meşru bir amaca hizmet ettiğini tespit etmiştir. Zira, kanun yoluna başvurunun belirli bir süreye bağlanmasının amacı yargılamanın sürüncemede kalmasını engellemek olup; yargı kararlarının ve sonuçlarının ortadan kaldırılma ihtimali güvenlik ve istikrar ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
3. Ölçülülük
Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşur. AYM, somut olayda müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığının (elverişlilik) ve müdahale ile ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olup olmadığının (gereklilik) değerlendirmesini yapmamış, bu hususlarda tartışmayı gerektirir bir durum olmadığını belirtmiştir. AYM’ye göre asıl üzerinde durulması gereken müdahalenin orantılı olup olmadığıdır. Bir diğer deyişle AYM Kararı’nda mahkemeye erişim hakkına müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığı incelenmiştir.
Değerlendirme
AYM, hukuk güvenliği ve istikrarının sağlanması için dava açma hakkının belli bir süreyle sınırlandırılmasının tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal etmediğini ancak öngörülen sürenin haktan yararlanmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak derecede kısa olmaması gerektiğini belirtir. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da müdahalenin ölçülülüğü bakımından önem taşır.
Yargıtay içtihatlarında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (“HMK”) 297. maddesinde sayılan unsurları taşımayan hükmün geçerli olarak tefhim edilmiş bir hüküm olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenle gerekçeli karar tebliğ edilmeden kanun yoluna başvurma süresi başlamaz. Nitekim AYM B.No: 2012/1034, 20.03.2014 tarihli kararında da bu konuya dikkat çeker. Bahsi geçen kararda gerekçeli kararın başvurucuya tebliğ edilmeden onanması nedeniyle yapılan başvuruda AYM kanun yoluna başvurma süresinin tefhim tarihinden başlayacak olması halinde tefhim edilen kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki gerekçenin bulunmasının zorunlu olduğuna vurgu yapar.
Somut olaydaki maddi vakalara göre değerlendirme yapan AYM, başvuruya konu olayda ilk derece İcra Mahkemelerinin kısa kararında gerekçeye yer verilmediğini ve sadece hüküm sonucunun tefhim edildiğini ve olay tarihinde yürürlükte olan İİK’nın “İstinaf yoluna başvuru süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gündür.” hükmünü havi 363. maddesine atıf yapmıştır.
Somut olayda, istinaf başvuru süresinin tefhim veya tebliğden itibaren 10 gün içinde başlayacağına şüphe bulunmamaktadır. AYM, 10 günlük sürenin hangi durumda tebliğden hangi durumda tefhimden itibaren başlayacağını inceler. Gerekçesi açıklanmamış bir hüküm tefhim edilmiş sayılmaz ve dolayısıyla gerekçeli kararın tebliğ veya tefhim edilmeden kanun yoluna süresi başlamaz. Nitekim somut olayda da Başvurucular, tefhimde İcra Mahkemelerinin kararlarının gerekçelerinin açıklanmadığı için hükme karşı tebliğden itibaren 10 gün içinde istinafa başvurmuşlardır.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde AYM, Başvurucuların kısa kararla beraber kararın gerekçesini öğrenmedikleri, kararın gerekçesini bilmeyen Başvurucuların kısa kararın tefhiminden itibaren 10 gün içerisinde istinaf kanun yoluna başvurmalarını beklemenin Başvuruculara ağır bir külfet yüklediğini, bu durumda İcra Mahkemeleri tarafından karar gerekçesi açıklanmadan tefhimden itibaren istinaf başvuru süresinin başlatılmasına ilişkin yorumun öngörülemez nitelikte olduğunu, Başvurucuların katlanmak zorunda kaldıkları külfetin hedeflenen meşru amaçla orantısız olduğunu değerlendirmiş ve müdahalenin ölçülü olmadığına kanaat getirmiştir.
AYM Kararı ile Başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının kabul edilebilir olduğuna ve Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Sonuç
AYM, Başvurucuların istinaf taleplerinin süreden reddine karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. AYM’nin bu sonuca varmasındaki en önemli neden, tefhim edilen kararın gerekçesinin bulunmaması ve kararın gerekçesini bilmeyen Başvurucuların istinafa başvuru sürelerinin tefhimden itibaren başlamasının kendilerine çok ağır bir külfet yüklemesidir. Önemle altı çizilmelidir ki, AYM bu kararı verirken Başvurucuların ilk derece mahkemesine süre tutum dilekçesi sunup sunmamalarını dikkate almamış, mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin orantısız olmasına odaklanmıştır.
- Kararın tam metni için bkz. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/10/20221025-19.pdf
- AYM Kararı para.21
- AYM Kararı, para.23
Bu makalenin tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın bu makale kullanılamaz, çoğaltılamaz, kopyalanamaz, yayımlanamaz, dağıtılamaz veya başka bir suretle yayılamaz. Kaynak gösterilmeksizin veya Erdem & Erdem’in yazılı izni alınmaksızın oluşturulan içerikler takip edilmekte olup, hak ihlalinin tespiti halinde yasal yollara başvurulacaktır.
Diğer İçerikler
Genel anlamda konkordato, takip hukuku çerçevesinde düzenlenmiş bir tür kalan borçtan kurtulma usulüdür.Borçlarını vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen borçlunun, belli bir zaman dilimi içerisindeki bütün borçlarının alacaklılar tarafından kanunda gösterilen nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi ve yetkili mahkemenin...
Kamuoyunda 7. Yargı Paketi olarak bilinen, bir nevi “torba yasa” olan 7445 sayılı “İcra ve İflas Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 05.04.2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanun, adından da anlaşılacağı üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda (“İİK”) çok sayıda...
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda (“İİK”) 285 vd. maddelerinde düzenlenen konkordato kurumu ile borçlarını vadesi geldiği halde ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi altında olan borçlular için iflas öncesinde borçlarını yeniden yapılandırma ve iflas riskini bertaraf etme imkânı getirilmiştir. 2018 yılında...
Kamuoyu nezdinde “5. Yargı Paketi” olarak isimlendirilen ve 30.11.2021 tarihli, 31675 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7343 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile, başta 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu olmak üzere muhtelif kanunlarda...