237 MEDENİ USUL HUKUKU değildir11. Bu sebeple, dava türünün duruşmadaki sözlü beyanla değiştirilmesi Karar’da da isabetli olarak kabul edilmemiştir. Sonuç 2011 yılında yürürlüğe giren HMK ile öngörülen ve alacaklılara birtakım avantajlar sağlayan belirsiz alacak davaları kısa zamanda hukuk düzeninin tüm aktörlerinin benimsediği ve sıklıkla tercih ettiği bir dava türü haline gelmişti. Ancak, özellikle işçi-işveren uyuşmazlıkları açısından vazgeçilmez nitelikteki bu davanın şartları ve hangi hallerde açılabileceği konusunda farklı Yargıtay daireleri arasında dahi görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Yakın zamanda, ihtisas alanı iş ve sosyal güvenlik hukuku olan Yargıtay dairelerinin de birleşmesiyle birlikte bir uygulama birliği yakalanması nihayet mümkün hale geldi. Hukuk Genel Kurulu’nun işbu makaleye konu Karar’ı da uygulamada yavaş yavaş oluşmaya başlayan bu yeknesaklığı destekler mahiyette, son derece yol gösterici ve uygulayıcılara ışık tutacak nitelikte bir karardır. Karar uyarınca, bu tarihten sonra açılacak belirsiz alacak davalarında, özellikle zamanaşımı yönünden hak kaybı yaşanmaması adına, davanın türünün belirsiz alacak davası olduğunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi gerektiği unutulmamalıdır. 11 Bu noktada ayrıca vurgulamak gerekir ki, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin kapatılması sonrasında her iki Daire kararlarında uyuşmazlık konusu hususlar görüşülmüş ve ıslah yoluyla dava türünün değiştirilemeyeceği görüşü benimsenmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin benimsediği uygulama uyarınca “örneğin belirsiz alacak davası kısmi davaya veya kısmi dava belirsiz alacak davasına dönüştürülemez”.
RkJQdWJsaXNoZXIy MjUzNjE=