217 MEDENİ USUL HUKUKU 47’inci maddesinin 5. fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiğini; süresinin işlemeye başlaması yönünden nihai kararın gerekçesinin tebliğinin, öğrenme şekillerinden biri olduğunu; ancak öğrenmenin, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlanamayacağını belirtmiştir. Bu değerlendirmeler ile Kanun’un “Elektronik Tebligat” başlıklı “Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci günün sonunda yapılmış sayılır.” ifadesinin yer aldığı 7/a maddesi ile Yönetmelik’in 3. maddesinde yer alan “Delil kaydı” için yapılmış tanımı da göz önünde bulundurmuştur. AYM anılan kararda, başvuru konusu yargılama sürecine ilişkin nihai karar olan Yargıtay onama ilamından 20.01.2019 tarihinde haberdar olduğunu beyan eden ve 15.02.2019 tarihinde başvuru yapan başvurucunun, 15.01.2019 tarihinde gerekçeli nihai karar tebligatını açtığına dair delil kaydı oluşturulduğunu, bunun da tebligatın alıcısı tarafından okunduğu anlamına geldiği ve vekilin tebligatı açtığı tarih olan 15.01.2019’de nihai karar gerekçesinden haberdar olunmuş sayılacağı, bireysel başvuru süresinin de bu tarihten itibaren başladığı gerekçeleriyle; başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğunu, hükme bağlanmıştır. AYM, kendisine yapılan bireysel başvuruda tebliğ değil “öğrenme” tarihini, yasal sürenin başlamasında esas kabul etmiştir. Bir diğer deyişle AYM’ye yapılan bireysel başvurularda, 30 günlük yasal başvuru süresinin eğer başka bir şekilde “öğrenme” gerçekleşmedi ise, UETS kanalıyla yapılan tebligatın ilgilisi tarafından açıldığına dair delil kaydının oluşturulduğu tarih itibariyle başladığı ortaya konmuştur. Bununla birlikte ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemelerinin daire kararlarına karşı yapılan temyiz başvuruları açısından, kanun yolu başvuru süresi, “öğrenme” veya “başvuru yollarının tüketilmesi” koşullarına değil, “tebliğ” koşuluna bağlandığından, AYM’nin anılan kararının ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemelerinin daire kararları açısından uygulanabilir olduğunu söylemek mümkün değildir.
RkJQdWJsaXNoZXIy MjUzNjE=